24 Mayıs 2010 Pazartesi

Okul Öncesi Dönemde Görülen Korkular

Okul öncesi çocuğunun korkularının olması doğaldır. Her şeyden önce endişe bize yeni deneyimlerle baş etme ve tehlikeden korunma konusunda yardım eden doğal bir durumdur.
Bazı 3-4 yaş çocukları böcek, köpek, karanlık, palyaço gibi şeylerden, bazılar da yeni durumlar ve yeni insanlarla tanışmaktan korkarlar. Bu tür korkular okul öncesi dönem boyunca devam eder çünkü çocukların sınır tanımayan hayalgüçleri yaratık, sağlık, ölüm, felaket ve acı gibi konularda çocukların endişe duymalarına neden olur. Canının acıması da en sık görülen korkulardandır. Bu nedenle en ufak bir kesik ya da çizikte bant yapıştırılmasını isterler.
5 yaş civarında hayvanlardan, yangın, fırtına deprem gibi doğal afetlerden korkmaya başlarlar. Karanlık ve evde bırakılma korkuları ise devam eder. Televizyonda seyrettikleri suç, şiddet, savaş, felaket görüntüleri de endişeye neden olur. 5 yaş çocuğu aynı zamanda yakın geçmişte aile içerisinde hastalık, kaza ya da ölüm olayı yaşandıysa sevdiklerinin sağlığı konusunda da endişelenir. Utangaç ya da içe kapalı çocuk yabancı insanlarla tanışmaktan, kalabalık ortamlara girmekten ya da doğum günü partisi gibi sosyal aktivitelerden de korkabilir. Birçok çocukta korkular çocuk kendisini ve çevresini güvende hissettikçe söner.

Ne Yapmalısınız?

Öncelikle bir korkusu olduğunu kabul edin. Korkuları saçma ve gerçekçi görünmeyebilir ancak onun için bu korkular son derece gerçek ve ciddi boyuttadır. Size korktuğunu, odasında, yatağının altında bir şey olduğunu söylediğinde gülmeyin. Korkunun ya da korktuğu şeyin neye benzediğini, neler hissettiğini sorun. Şüphelerini giderdiğinizde ve onu rahatlattığınızda korkunun doğal olduğunu öğrenecektir. Korkular onları yok saydığımızda kaybolmazlar aksine bunu konuşmak gerekir. Korkacak bir şey olmadığına dair ikna etmeye çalışmak sadece geri teper. Örneğin köpekten korkan çocuğa “korkacak bir şey yok” demek onu daha çok üzecek ve endişelendirecektir. Bunun yerine “köpeğin seni korkuttuğunu anlıyorum. Şimdi birlikte önünden geçelim. Eğer bunu yapmak istemezsen yanımızdan geçinceye kadar sana sarılırım.” demek onu rahatlatacaktır.

Çocuğunuzun korkusunun yeni bir duruma (okula başlama, okula yeni birinin gelmesi gibi) duyulan öfke ya da endişeden kaynaklandığını düşünüyorsanız dramatizasyon oyunlarıyla duygularını ifade etmesini sağlayabilirsiniz.

Sevdiği objeleri kullanın. Bazı çocuklar yastık, oyuncak gibi sevdikleri nesneler yanlarında olduğunda kendilerini daha rahat hissederler. Bu oyuncaklar çocuk okula bırakıldığında ya da yatağına konduğunda endişesini gidermek için önemlidir. Bu nesneler aynı zamanda yeni kişilerle tanışmak, bir oyun grubuna katılmak, doktora gitmek gibi çocukta korku yaratan durumların da daha kolay atlatılmasını sağlar. Bu nedenle sevdiği nesneyi yanında taşımasına izin vermek gerekir. Bunun “bebekçe” olduğunu söylemeyin.

Bazı çocuklar kendilerini korkutan nesne/olay hakkında gerçekçi ve basit bir açıklama yapıldığında bunun üstesinden gelebilirler. Kalabalıkta kaybolmaktan korkan çocuğa “yanımda durduğun ve elimi tuttuğun sürece birbirimizi kaybetmeyiz. Kazara birbirimizden ayrılırsak olduğun yerde dur, ben seni bulurum” dediğinizde bu onun korkusunun azalmasını sağlayacaktır.

Korku, iğne/aşı olmak gibi önceki deneyimlerinden kaynaklanıyorsa bu konuda ona asla yalan söylemeyin, çok kötü bir tablo da çizmeyin. Sadece iğne ilk battığında canının biraz acıyabileceğini, bunun uzun sürmeyeceğini, bittikten sonra da birlikte eğlenceli bir şey yapacağınızı söyleyin ve yapın.

Problem çözümünü birlikte bulun. Örneğin karanlıktan korkuyorsa odasına gece lambası koyun. Gece korkularında sevdiği oyuncağı yanına koymak, odaya “canavar spreyi” sıkmak ( püskürtmeli bir şişenin içine su koyun, çocuk şişenin içindekinin su olduğunu bilmemeli) gibi farklı taktikler kullanabilirsiniz. Korkularının üstesinden hemen gelmesini beklemeyin. Bu bazen aylar hatta yıllar bile alabilir.

Dramatizasyon oyunları oynayın. Doktordan korkuyorsa doktor setiyle oynayarak orada neler yapıldığını gösterin. Kostümlerden korkuyorsa birlikte değişik kıyafetler giyip yüzünüzü boyayın.

Korkunuzu göstermeyin. Sizin korktuğunuzu gördüğünde aynı nesne ya da durumlardan o da korkacaktır. Çocukken dişçiye gitmekten korktuğunuzu ama dişçiye gittiğiniz için sağlıklı dişleriniz olduğunu söyleyebilirsiniz. Böylelikle çocuğunuz hem yalnız olmadığını hisseder, hem de korkunun üstesinden nasıl gelindiğini görmüş olur.

Korktuğu şey hakkında kitap okumak, bir gösteri izlemek ya da odurumu yaşamak da yararlı olur. Örneğin böceklerden korkuyorsa birlikte belgesel seyredebilirsiniz. Karanlık korkusu için odasının tavanına karanlıkta parlayan yıldızlardan yapıştırıp, karanlık odada birlikte bu yıldızları seyredebilirsiniz.

Dikkat !!!

Korkular günlük yaşamını etkilemeye başladıysa örneğin, karanlıktan korktuğu için yatmayı reddediyorsa ya da köpekle karşılaşmaktan korktuğu için evden çıkmamakta direniyorsa mutlaka bir uzmandan yardım alın.

Pedagog Duygu Çalışır

http://www.bebekcocukdunyasi.com/

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Yapa Q Tatil Kitabı Çıktı...

Ya-pa yayınlarının Q Tatil Kitabı çıktı.

Kitap içerisinde nokta birleştirme,boyama,fark bulma,sayma,artık materyaller ile faaliyet çalışmaları,ses çalışmaları,çizgi çalışmaları,renk ve şekil çalışmaları,kavram çalışmaları,yönerge bulmacaları bulunmaktadır.

http://www.bebekcocukdunyasi.com/

11 Mayıs 2010 Salı

ÇOCUĞUNUZUN EV ÖDEVLERİNE YARDIM ETMELİ MİSİNİZ?

Çocuğunuzun ev ödevlerine yardım etmeli misiniz?

Ödev kavramı, en yakın anlamıyla sorumluluk kavramını bize çağrıştırmaktadır. Aslında daha okula başlamadan önce üstümüze düşen sorumluluklarla başedip, gelişimimize katkı sağlamış oluruz. ‘Ev ödevi’ olarak anılan akademik terim, okul hayatının başlaması ile birlikte çocuğun hayatında yer edinmeye başlamaktadır. Sınıf içerisinde işlenen dersin; sınıf dışında gerekli egzersizlerle desteklenip; çocuğun akademik gelişiminin yanında sorumluluk duygusuna katkıda bulunduğu bir gerçektir. Ancak burada önem verilmesi gereken diğer önemli nokta; ev ödevlerinin her yaş için akademik ve sosyal gelişimde etkili olduğu ancak ödevlerin içeriğinin dersin içeriği ile aynı ölçüde olması gerektiğidir. Bu şekilde düzenlenen ödevler başarının artması ve özdisiplininin gelişmesine katkı sağlaması açısından yararlı olmaktadır.

Ev ödevlerinin ‘günlük ödev’ halinde verilmesi çocuğun öğrenme becerilerini düzenli bir şekilde kullanabilme ve bu düzeni bir alışkanlık haline getirebilmesi için önemlidir. Bu düzen, çocuğun plan yapma ve uygulama becerisini geliştirip; öğrendiği her yeni bilgiyi daha kalıcı olarak hafızasında depolamasına yardımcı olacaktır. Ödevlerle birlikte pekişen bilgiler, ilerleyen öğrenim hayatında öğrenilmesi gereken daha karmaşık bilgilerin yerleşmesinde kolaylık sağlayacaktır. Bu şekilde gelişen alışkanlıklar; aslında çalışma becerileri dediğimiz; çocuğun kendine özel bir akademik çalışma stili geliştirmesine neden olacaktır.

Çocuğun hayatının öncekinden daha planlı gitmeye başladığı ilkokul döneminde; anne ve babanın planlayan ve yönlendiren olma rolü artmaktadır. Bu rol hem model alınarak; hem de sözel ve davranışsal yollarla çocuk tarafından öğrenilerek günlük hayatta uygulanmaya başlanır.

Ödevlerin düzenli olarak uygulanması konusunda anne babaların çocuğun kendi çalışma ortamını yaratmasında ona yardımcı olmaları şarttır. Çünkü çalışma ortamı, çocuğun varolan dikkatini ve ilgisini toparlayıp; uygun aralıklarla çalışmayı gerçekleştirebileceği bir çevre içerisinde sağlanabilmektedir.. Çocuğun çalışabilmek için bağımsız bir odasının olması yararlıdır. Ancak bunun gerçekleşememesi halinde herhangi bir odanın uygun kısmı çalışma için ayarlanmalıdır. Çalışırken dikkati dağıtabilecek objelerin ortamdan uzaklaştırılması da ilginin sürekliliğinde gerçekleşebilecek kesintileri engelleyecektir. Bunun dışında gerekli olabilecek çalışma materyallerinin, oda ışığının ve masanın düzeninin çalışmaya başlamadan önce hazırlanması; tekrar bunlar için zaman harcanmaması ve dikkatin çalışma sırasında dağılmaması için gerekli ön hazırlıklardır.

Uygun çalışma ortamı ayarlandıktan sonra, belirli bir çalışma planının, çocuğun da dahil edilerek hazırlanması; çalışmadan düzenli verim artışı alabilmek için gereklidir. Çalışma saatleri, çocuğun çalışmak için verimli olabileceği zaman dilimleri göz önüne alınarak ayarlanmalıdır. Bu zaman dilimlerinin çocukla birlikte planlanması; çalışmaya başlangıçta olmasını istediğimiz istekliliğin artmasına ve çocuğun sorumluluk duygusunu hissetmesine yardımcı olacaktır. İlkokul dönemi başlangıcında; ödevlere yapılan anne baba müdahalesinin fazla olması sonraki yıllarda yapılandan daha fazla yararlıdır. Ancak bu müdahalenin miktarının çocuğun çalışma becerileri geliştikçe azalması ve çocuğun kendi başına yaptığı ödev miktarının artması gerekmektedir. Bu durumun aksi geliştikçe; çalışma becerilerinin ve alışkanlığının yeterli düzeye gelemediği dolayısıyla anne–babanın ve çocuğun beklentilerinin karşılanmadığı gözlenecektir. Bunun haricinde; sorumluluk duygusunun pekişmemesi sonucunda anne-baba desteğine bağımlı kalma oranı artacaktır.

Ödev süresince, çalışmayı çocuğunuzla karşılıklı olarak yürütmeniz daha yararlı olacaktır. Sadece yönerge veren ve yapılan çalışmanın kontrolünü üstlenen anne–baba ile çalışmak; geçirilen zamanı sıkıcı hale getirebilmektedir. Anne–baba kontrolüne bir yenisini ekleyen bu durum yerine; çocuğun ders konularını size danışarak ve daha sonrasında kendisinin deneyerek öğrenmesine izin vermek her iki tarafı da daha fazla tatmin edecek; aynı zamanda ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişki zedelenmeyecektir. Yapılanları dışarıdan gözleyen ve kontrol eden konumumuz; başarısızlık durumunda çocukta suçluluk duygusunun oluşmasına neden olabilir. Bu gibi bir durumda; çocuğun öğrenme motivasyonu ve dikkati dağılabilir; kendini zorlayıcı yararsız çalışmalar içine sokabilir.

Fiziksel ortamın ayarlanması dışında; çocuğun yaptığı işten dolayı takdir edilip cesaretlendirilebilmesi, ödevle; dolayısıyla dersle ilgili motivasyonunu arttırarak; dikkatini ve ilgisini daha iyi toparlayabilmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca anne ve baba ile geçirilen vaktin bu alanda da başarıyla işletilebilmesi; ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkinin farklı bir alanda başarıyı elde etmesini sağlayacaktır. Çocuk başarısız hissettiği zamanlarda kendini birlikte çalıştığı ebeveynine karşı suçlu hissedebilir. Bu durum gerçekleştiğinde; anne-baba ya kendi becerilerini ya da çocuğun başarısını göz önüne alarak kaygı duyabilirler. Bu durumda hissedilecek kaygı çocuk için yeterli düzeyde olmalıdır. Bunun okul hayatının ilk yıllarında çok fazla hissettirilmemesinin yararlı olmasının dışında; her çocuk için farklı bir motive edici etkisi olabilmektedir. Bazı çocuklara başarılarının ve başarısızlıklarının sebeplerini hissettirmek başarı için olumlu bir ön adım olurken; kimi çocuk bu durumu çoğunlukla ‘kendi başarısızlığı’ olarak ele alır ve yoğun kaygı yaşar. Farkedilen başarı durumunun, motive edici etkisi düşünülerek, çocuğun cesaretlenmesi ve çalışması gereken konuya ilgisinin artması için kullanılmalıdır.

Ödevin tamamının çocukla birlikte yapılması; kendi başına plan yapma, sıraya koyma ve diğer çalışma becerilerinin gelişim hızını yavaşlatır. Ayrıca sorumluluk kavramıyla birlikte çocuktan beklediğimiz ders çalışma alışkanlığının gelişmesi hedeflerimizden diğeridir. Tek başına yapılmayan işlerde; yaptığımız işin sonuçlarını görüp ileri hedefler koyabilmemiz zorlaşır. Bu nedenden dolayı; çocuğun kendi çalışma programını planlayıp uygulamaya koyabilmesinde; çok fazla ‘birlikte çalışma’ yapılmamalıdır.

Ödevi olan Çocukların Anne-Babalarına Tavsiyeler..

Ödevin yapılması gereken saatlerde; çocuğun çalışması gereken ortama yakın yerlerde dikkati ve ilgiyi dağıtabilecek çok fazla uyaranın olmamasına dikkat edin. TV, radyo, yüksek sesle konuşan bir grup gibi belirli uyarıcılar dikkatin toparlanmasını ve ilginin sadece çalışılması gereken materyale yönlendirilmesini zorlaştıracak niteliktedir. Örneğin okul çağında birden fazla çocuğunuz varsa aynı zamanlarda çalışmalarını engellemek yerine; farklı iki ayrı mekanda çalışmalarını sağlamak daha yararlı olabilmektedir.

Ödevin yapılma zamanını ayarlamak için çocuğunuzla birlikte verimli bir zaman dilimi ayarlamaya çalışın. Birlikte bir zaman aralığı belirleyip, dinlenme payı bırakarak, her gün uygulanabilecek bir program oluşturun. Bu durum onun çalışma faaliyetleri ile ilgili sahiplenme duygusunu pekiştirecek ve duruma ilgisini arttıracaktır. Eğer çocuk ödev planlamasını kendi başına yapabiliyorsa; bu konuda onu yüreklendirmekten çekinmeyin.

Ödevi başarıyla bitirmesi ve yanlışlarının az olması, en az onun kadar bizim de gerçekleşmesini istediğimiz bir durumdur. Ancak hataların yapılmaya başlanması çocuk için başarısız sıfatını kazanmasını, dolayısıyla kendini yetersiz hissetmesini gerektirecek bir durum olmamalıdır. Onun başarısı gösterdiği çaba ile değerlendirilmelidir. Harcadığı zamanı ve emeği takdir ederek, yanlışlarını daha fazla çaba sarfederek düzeltebileceğini göstermek önemlidir. Ayrıca o dersle ilgili başarının tek göstergesi ödevler olamayacağı için; değerlendirmenin tamamının bizim tarafımızdan yapılmaması da gereklidir. Öğretmenin değerlendirmesinin önemine yapılan vurgu; ödevlerini yapmaktan kaçınan bir çocuk için sorumluluk hissedebileceği bir hal oluşturabilmektedir.

Ödevlerin yapılması konusunda çocuğunuzla karşı karşıya gelmeniz, durumu bir çatışma olarak görmesine ve bu durumu gerektiğinde bir koz olarak kullanmasına yol açabilir. Bunun dışında, çocuğun bu konuyu çatışma içinde yaşaması; sarfettiği çabaya rağmen başarısız olarak hissetmesine ve sizden gelen uyarıları ceza olarak görmesine sebep olabilir. Bu durumda yapılması gereken, ilgili ve destekleyici bir tutumla başarıların ortaya çıkartılmasına çalışmaktır.

Çocuğun beklenen plan içerisinde yaptığı çalışmanın sonucunda anne babadan bir beklentisi olabilir. Bu durumda kendi istediği bir faaliyeti her zamanki şekliyle gerçekleştirmesine izin vermek; yapılan çalışmanın olumlu bir kazanıma dönüşmesine yardımcı olacaktır. Ancak bu durumun kazanıma dönüşmesinde; ona yaptıklarından dolayı onaylayıcı ifadelerde bulunmak ve övmek, olumlu duygularının pekişmesine katkı sağlayaaktır.

Çocuğun ödev yapması kendi başına birçok yönü kapsayan bir durumdur. Hem akademik becerilerinde bir artmanın gerçekleşmesi, hem de şimdiki hayatı ve yetişkin yaşamı için sorumluluk duygusunun gelişmesinde etkili olmaktadır. Çocuğun bu kazanımları elde etmekte güçlük yaşadığı farkedildiğinde bir uzmana başvurulabilir.

Emre Altınel
Psikolog


www.bebekcocukdunyasi.com

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Anaokulu Seçerken Nelere Dikkat Etmeli ?

Öncelikle yuva personelinin çocuk psikolojisi hakkında eğitimli, pedagojik formasyona sahip kişiler olması önemli. Öğretmenlerin yanı sıra yuvada çocuklarla temasta olan diğer kişilerin de belli bir eğitimden geçmiş olmaları gerekiyor. Özellikle yuva yöneticilerinin ve öğretmenlerin konularında uzman kişiler olması çocukların standart eğitimlerinin yanı sıra çıkabilecek herhangi bir soruna en uygun pedagojik müdahaleyi yapabilecek bir donanıma sahip olmaları önemli. Yuvanın eğitim programının içeriği incelenmeli ve bu içeriğin nasıl uygulandığı öğrenilmeli. Bazen kağıt üzerindeki programların uygulanması sırasında problemler yaşanabilmektedir. 6 yaşına kadar olan çocukların en önemli öğrenme yolu yaşayarak-yaparak öğrenmedir ve bunun da oyun aracılığıyla yapılması gerekmektedir. Bu nedenle hedeflenen bilgilerin öğretilmesi ve amaçlanan becerilerin kazandırılması sırasında hangi yöntemlerin ve hangi araçların kullanıldığı son derece önemlidir. Programın çocukların bireysel özelliklerine uygun hale getirilme olanağının olup olmadığı da araştırılmalıdır. Her çocuğun birbirinden farklı olduğu, bu farkın fark edilebileceği ilk önemli kurumun da okul öncesi eğitim kurumu olduğu unutulmamalıdır. Daha sonraki yıllarda ortaya çıkabilecek birçok sorunun keşfi çocuğun yuvaya başladığı yıllarda mümkün olabilmektedir. Sorunu doğru gözlemlemek ve olası problemler konusunda aileyi bilgilendirip uygun profesyonellere yönlendirmek oldukça hayati bir önem taşımaktadır. 3-6 yaş arası çocukların en önemli ihtiyaçlarından biri de sosyalleşme ihtiyacıdır. Bu nedenle çocukların birey olma özellikleri geliştirip, grup halinde hareket etmeyi öğrendikleri ve grup içinde kendi farklılıklarını fark ettikleri bu dönemde yuvaların hem çocukların özbakım becerilerini geliştirmeye, hem de sosyal becerilerini geliştirmeye yönelik bir tutum içinde olmaları gerekmektedir.


Çocukların anaokuluna psikolojik olarak nasıl hazırlamak gerekir?
Çocukların bebeklik yıllarından itibaren özbakım (giyinme-soyunma-temizlik-yemek yeme vb) becerilerinin geliştirilmesi psikolojik olgunlaşmaları açısından önem taşımaktadır. Bu becerileri gelişen çocuklar annelerine daha az bağımlı olmakta dolayısıyla anneden ayrılmakta sıkıntı yaşamamaktadırlar. Bunun yanı sıra yine bebekliğinden beri kısıtlı bir çevrede olan ve fazla insanla temas etmeyen çocuklar yuvaya uyum sağlamakta büyük güçükler çekmektedirler. Bu nedenle bebeklik döneminden itibaren mümkün olduğunca çok sosyal ortam içinde bulunmak, çocuğu değişik kişilerle bir arada bulundurmak, özellikle de başka çocuklarla bir arada olacağı ortamlar yaratmak gerekmektedir. Başka çocuklarla bir arada olmaktan keyif alması bunu öncesinde deneyimlemesiyle ilişkilidir. Sürekli olarak tek başına olan, paylaşmayı, mücadeleyi, rekabeti hiç yaşamamış olan ve kendi başına problem çözme fırsatı hiç olmayan çocuklar yuvaya uyum sağlamaları çok uzun sürmektedir. Ayrıca çocuğu öğrenmeye heveslendirmek de önemlidir. Yeni bilgiler edinmek, yeni beceriler kazanmak konusunda çocukların doğal olarak bir motivasyonları vardır. Ancak anne-babanın da bunu pekiştirmesi, yeni şeyler öğrendiğinde, yeni beceriler kazandığında çocuğu övmesi çocuğun okula gitmek konusunda daha istekli olmasını sağlayacaktır. Anne-babaların yuva ararken çocukları yanlarında götürmeleri uygun değildir. Çocukların ilk girdikleri mekanları beğenme ya da beğenmeme kriterleri yetişkinlerden farklıdır. Bu nedenle öncelikle anne-babaların bir yuvaya karar vermeleri ve ardından çocuğun götürülmesi gerekmektedir. Okula gitmek çocuk 3 yaşına geldiğinde birden bire konuşulması gereken bir konu olmamalıdır. Bunun yerine yine bebeklikten itibaren büyümenin önemi, belli bir yaşa geldiğinde de okula gitmesinin gerekliliği ve güzelliği anlatılmalı, okula gitme düşüncesi cazip hale getirilmelidir. Bunun büyümenin bir parçası olduğu, büyümenin en güzel taraflarından biri olduğu vurgulanmalıdır.

Okul öncesi çağda çocuklar için oyuncakların önemi nedir?
Oyuncaklar, çocukların sosyal, zihinsel, fiziksel ve psikolojik gelişimlerine yardımcı olan ve yaratıcılıklarını geliştiren malzemelerdir. Yani okul öncesi dönemdeki ihtiyaçlarının çok büyük bir bölümünü çocuklar oyuncaklar aracılığıyla karşılarlar. Oyuncaklar önemli bir eğitimsel işlevi yerine getirirler çünkü çocukların doğuştan getirdikleri birçok yeteneğin ortaya çıkmasına, kullanılmasına, geliştirilmesine fırsat verirler. Çocuklar oyuncaklar aracılığıyla hem birçok kavramı öğrenirler hem de kendi iç dünyalarını dışa vurma olanağı bulurlar. Oyun ve oyuncak çocuğun dünyasının ta kendisidir. Bu nedenle de çocuklarla ilgili eğitim programları hazırlanırken oyun ve oyuncaklardan yararlanılır.

Oyuncak seçerken nelere dikkat edilmesi gerekir?
Çocuklar için her malzeme oyuncak olabilir. Özellikle de doğal malzemeler ya da artık malzeme denen malzemeler çocukların çok ilgisini çeker. Kum, toprak, su, kağıtlar, kartonlar, boyalar, yapıştırıcılar, evdeki mutfak eşyaları, boş kutular, plastik şişeler vb çocukların için oldukça geliştirici oyun malzemeleridir. Bu malzemeler çocukların dış dünyayı tanımaları, keşfetmeleri ve deneyim kazanmaları için çok önemlidir. Bunun dışında çocukların yaratıcı güçlerini geliştirecek olan oyun malzemelerine ihtiyaç vardır. Bunlar bebek, hayvanlar, arabalar, evcilik, doktorculuk malzemeleri vb gibi malzemelerdir. Ayrıca çocukların hareket etme ve kaba motor gereksinimlerini karşılayacak oyun malzemelerine de ihtiyaçları vardır. Bunlar bisiklet, bazı jimnastik gereçleri, salıncak, kaydırak, ip ve bazı inşa oyuncaklarıdır. İnce motor gelişim için gerekli olan oyun malzemeleri, yap-bozlar, legolar, kalem-kağıt, boyama kitapları, oyun hamuru gibi malzemelerdir. Ayrıca dikkati ve konsantrasyonu geliştiren, sosyal ortamda bekleme, sabretme, yenilmeye tahammül geliştirme gibi daha üst düzey sosyal becerileri de geliştiren masa başı oyunlarına da yer verilmelidir. (Eşleştirme-hafıza oyunları, kızma birader, monopoly, scrabble vs) Bu oyunlar aynı zamanda çocuğun okula hazırlanması için en önemli araçlardır. Tüm oyuncakların kendi birincil işlevlerinin yanı sıra zihinsel gelişime de katkıda bulundukları unutulmamalıdır. Elektronik oyuncaklar ve bilgisayarda oynanan oyunlar da çocukların ilgisini çekmekte ancak çocukların kendi başlarına oynayabilecekleri son derece bireysel oyunlar olmaları nedeniyle sosyal gelişimi olumsuz etkileyebilmektedir. Bazı zihinsel gelişim alanlarına olumlu etkileri olabilmekte ancak yine de diğer oyuncaklar kadar eğitimsel değerleri yoktur.

Çocuğun anaokuluna bırakıldığı ilk günlerde nasıl davranmak gerekir? Okula gitmek istemez ya da öğretmenini sevmezse neler yapmalı?
Çocukların büyük bir kısmı yuvaya başlarken zorluk yaşamaktadır. Sorunlar özellikle de ilk bir haftada yaşanır. Bunun doğal olduğu hemen her çocuğun böyle bir süreçten geçtiği unutulmamalıdır. Burada önemli olan yuvadaki uzmanların önerdiği programa uyabilmektir. İlk günlerde annenin ya da babanın belli bir süre okulda kalması gerekebilir. Çocuklar yeni bir ortama güven duymadan anne-babalarından ayrılmak istemeyebilirler. Orada kendini rahat ve güvende hissedene kadar, anne-babasının onu orada terk etmeyeceğinden ve belli bir süre sonra gelip alacağından emin olana kadar huzursuz olurlar. Bu nedenle de ilk günlerde çocukların yuvada kalma süresi, -hiç sorun çıkarmamış olsa da- birkaç saati geçmemelidir. O ortama iyice ısınması ve rahat etmesi için biraz zamana ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır. İlk günler geçtikten sonra da belli dönemlerde yuvaya gitmek istememe, evde anne ile kalmak isteme gibi sorunlar yaşanabilmektedir. Burada sorunun ne olduğunu keşfetmek önemlidir. Sorun okulla mı ilgili yoksa çocuğun anneye olan bağımlılığıyla ya da örneğin yeni bir kardeşin gelmesiyle mi ilgilidir. İlk bir ayın sonunda çocuklar genellikle tamamıyla yuvaya uyum sağlarlar. Eğer ağlamalar ve gitmeyi reddetme şiddetli bir şekilde devam ediyorsa bu durumda çocuğun psikolojik olgunlaşmasıyla ilgili başka bir sorun olabilir. Bu durumda bazen biraz daha geç yuvaya vermek bir çözüm olabilir. Bazen de bu ileride ortaya çıkabilecek okul fobisi ya da başka kaygı sorunlarının habercisi olabilir. Bu durumda bir uzmandan yardım almak gerekmektedir.
Belgin Temur - Uzm. Pedagog

www.bebekcocukdunyasi.com

7 Mayıs 2010 Cuma

Yeni Çıkan Ya-Pa Kitapları

Ya-pa yayınlarından 0-3 yaş gurubu çacuklar için Eğitsel İlk Kelimelerim Dizisi çıkmıştır.
 


Hayvanlar
Evim
Vücudum&Giyisilerim
Taşıtlar
Meyveler&Sebzeler
Sayılar
Kavramlar
Renkler ve Şekiller







Çocuğunuz Başkalarına Vuruyorsa

1-2 yaş döneminde çocuk başkalarına vuruyorsa bunun nedeni ne olabilir?


Vurma davranışının iki ana nedeni vardır. Bunlardan biri çocuğun gelişim özellikleri, diğeri ise dış etkenlerdir.

Gelişim özellikleri: 3 yaşından önce çocuk egosentriktir. Dünyanın kendi çevresinde döndüğünü ve her şeyi kontrol edebileceğini düşünür. İstediği kadar kontrol edemediğinde de üzülür ve vurma, ısırma, atma gibi kabul görmeyen şekillerde karşılık verir. Bir çocuğun vurmayı öğrenmesi için mutlaka bu davranışı görmüş olması gerekmez. Olumsuz tavırlar çocukların yaşlarının ve bazen de cinsiyetlerinin bir özelliği olarak karşımıza çıkar.

Egosentrizmin en önemli özelliklerinden biri çocuğun bencil olması, başkalarının da duygu, düşünce, istek ve beklentilerinin olduğunu tam olarak kavrayamaması ve karşısındakiyle empati kuramamasıdır.

Vurma davranışının başka bir nedeni ise çocukların dürtülerini kontrol etmede yeterli olamayışlarıdır. Bir yetişkin içinden geçeni ortamın uygun olmaması durumunda kendini kontrol ederek yapmayabilir. Ancak aynı tutumu küçük çocuklarda görmek mümkün değildir. Onlar içlerinden geleni hemen yaparlar.

1-2 yaş çocuğu davranışının sonucunu görme, tahmin etme öngörüsüne sahip değildir. Karşısındakinin canı acıdığı için ağladığını görür ve buna üzülür. Ancak onun canını acıtmamak ve üzmemek için vurmaması gerektiği öngörüsü yoktur.

İnsan hayatta kalmasını sağlayan saldırganlık eğilimleri ile dünyaya gelir. Ancak sosyal beceriler doğuştan gelmez, zaman içerisinde kazanılır. Sosyal becerilerin kazanılması ise 3 yaş ve sonrasında gerçekleşir.

1-2 yaş çocukları duygularını ifade edebilecek, sorunları konuşarak çözebilecek dil becerisine sahip olmadığından yaşadığı olumsuz bir duruma vurarak karşılık verir.

Her şeyi merak eden, araştırmaya, deneyerek öğrenmeye çalışan 1-2 yaş çocuğu sebep-sonuç ilişkilerini merak ettiği için de vurmayı deneyebilir. Bir yaşıtına vurduğunda onun ağladığını gören çocuk başka bir yaşıtının da aynı tepkiyi verip vermeyeceğini merak ettiğinden ona da vurur.

Dış etkenler: Uykusuzluk, açlık gibi temel gereksinimleri karşılanmayan veya bu gereksinimleri geciktirilen çocuklarda saldırganlık eğilimi artar.

Eve yeni bir bebeğin gelmesi, bakıcı değişikliği, anne babadan uzun süreli ayrı kalma gibi huzursuzluk yaratan bir hayat tarzı değişiklikleri de çocuğu saldırgan yapar.

İyi davrandığında yeterince dikkat çekemeyen bir çocuk vurarak dikkat çekmeye çalışabilir.

Çocuğun yakın çevresinde bulunan anne, baba, bakıcı, kardeş gibi kişilerin sert, saldırgan tutumları çocuktaki saldırganlık eğilimini arttırabilir.

Fazla kontrollü bir çevrede bulunan çocuk yaşadığı hayal kırıklıkları nedeniyle vurma davranışı gösterebilir.

Hiç sınır koyulmayan çocuklarda da saldırganlık davranışları görülebilir.

Ebeveynin depresyonda olması, alkol ya da bağımlılık yapan ilaçlar kullanması, anne babanın sık tartışması, kavga etmesi çocuğun endişelenmesine, endişesini de saldırgan tutumlar sergileyerek göstermesine neden olur.

Çocuğa bu durum karşısında anne babalar nasıl yaklaşmalıdır?

Anne babanın vurma davranışı karşısında sakin olması ve bunun kabul edilemez bir davranış olduğunu sözel olarak belirtmesi gerekir. Çocuğa davranışının uygun olmadığı söylenmeli ve bu konu üzerinde çok durulmamalıdır. Ancak davranış tekrar ettiğinde bunun uygun olmadığı her seferinde belirtilmelidir. 1-2 yaş çocuklarının dikkat ve dinleme süreleri uzun olmadığı için ayrıntılı açıklamalar, nasihatler bir işe yaramaz. Bu yaş çocuklarına verilecek olan yönergelerin basit, sade ve anlaşılır olması gerekir.

Anne babasına ya da başkalarına, arkadaşlarına vuran çocuğa anne babası da vurarak karşılık verirse, bu çocuğa nasıl yansır, sonuçları nasıl olur?

İster şiddetli, isterse hafifçe, ister poposuna, isterse eline olsun vurmak davranışın azalması yerine artmasına neden olur. Çocuğa, vurmanın uygun olmayan bir davranış olduğunu anlatmanın en kolay ve sağlıklı yolu ona vurmamaktır. Çünkü çocuklar için anne babalarının yaptığı, söylediği her şey doğrudur. Çocuğuna vurulmaması gerektiğini ona vurarak anlatmaya çalışan anne babalar çocuklarına yanlış mesaj vermektedirler. Özellikle bu yaştaki çocuklar “dediğimi yap, yaptığımı yapma” anlayışını kavrayabilecek zihinsel olgunluğa sahip değillerdir.

Anne babanın çocuğa vurması çocuğun problem çözme yöntemi olarak vurmayı öğrenmesine de neden olur. Dayakla büyüyen çocuklar kendi çocuklarını yetiştirirken de aynı yönteme başvururlar.

Anne babanın çocuğa vurarak karşılık vermesi çocuğun hem anne babasına hem de kendisine olan güvenin sarsılmasına neden olur.

Çocuğun vurma alışkanlığına bir çözüm getirilmezse bu durumun onun ileriki sosyal gelişimine ne gibi etkileri olur?

Bazen anne babalar çocuğa kendini savunma yöntemi olarak vurmayı öğretebilirler. Vurmayı öğrenen bir çocuğun ileride kendini koruyabilen, başarılı biri olacağını düşünürler. Gerçekte bu böyle değildir. Çünkü başkalarına zarar veren çocuk arkadaşları, öğretmenleri ve diğer yetişkinler tarafından kabul görmez. Vurma davranışının çözülememesi veya pekiştirilmesi çocuğun sosyal ilişkiler kurmada zorlanmasına, çevresinden izole olmasına, kendisi gibi davranışları bulunan kişilerle arkadaşlık edip uygun olmayan ortamlarda bulunmasına neden olur.

Çocuğun vurma alışkanlığından vazgeçmesi için önerileriniz nelerdir? Anne babalar ne yapabilirler?

Vurma davranışı gösteren çocuğa kesinlikle vurarak tepki göstermeyin. Bu durum davranışın azalmasından çok pekişmesine neden olur. Çocuklar en çok anne babalarının davranışlarını örnek alırlar.

Vurduğunda “kimseye vurulmaz” diyerek uyarın. Bunu her seferinde tekrar edin.

Stres altında olduğunuz durumlarda (bir yere yetişmek, yemek yedirmeye çalışmak gibi) çekiştirme, vurma gibi sert davranışlardan kaçının.

Koyduğunuz kural ve sınırların çocuğun yaşına ve becerilerine uygun, belirgin olmasına özen gösterin. Aşırı kural koyma ya da hiç kural koymama çocuğu saldırgan yapar.

Sürekli engellenen çocukta vurma davranışı artar. “Hayır” demek yerine ona alternatifler sunun.

Olumlu her davranışı “aferin, bravo” diyerek, alkışlayarak ödüllendirin.

Çocuğunuzun yorgun, uykusuz, aç ya da hasta olmadığından emin olun.

Şarkı söylemek, dans etmek, kitap okumak gibi sakinleştirici aktiviteler yapın.

Bulunduğu ortamdan uzaklaştırarak sakinleşmesini sağlayın.

Vurabileceğini düşündüğünüz zaman davranış gerçekleşmeden durdurmaya çalışın.
 
Duygu Çalışır - Pedagog ( Bebeğim ve Biz Dergisi - Yayın Tarihi : Kasım 2006 )
 
http://www.bebekcocukdunyasi.com/

6 Mayıs 2010 Perşembe

Televizyon ve Çocuk

Televizyon çocukların ilk aylardan itibaren ilgisini çeken bir araçtır. Birkaç aylık bebekler bile bu renkli, hareketli ve sesli görüntüyle ilgilenirler, görme alanları içinde takip edebilirler. Bebekler büyüyüp özellikle müziğe ilgi duymaya başladıkça müzik eşliğinde verilen görsel olarak vurgulanan görüntülere daha fazla ilgi duymaya başlarlar. Televizyonda söz ve görüntü bir arada verildiği için çocuklar çok kolay etkilenirler. İyi seçilmiş programlar izlettirildiğinde çocukların bilgisini, hayal gücünü artırabilir. İlk yıllarda özellikle reklamlar bebeklerin ve çocukların ilgisini daha fazla çeker. Müzik kanalları da aynı şekilde müzik-ritm ve renkli görüntülerin eşlik ettiği klipler nedeniyle ilgi çekici olur. Bu dönemde fazla televizyon karşısında tutulan çocukların televizyon izleme alışkanlıklarının gelişmeye başladığı bilinmektedir. Özellikle de çocuğa rahat yemek yedirmek veya onun sakince oturmasını sağlamak amaçlı olarak televizyon seyretmeye teşvik edilen çocukların okul yıllarında da sürdürecekleri şekilde televizyon izleme alışkanlığı gelişmektedir. Ayrıca anne-babası çok televizyon izleyen çocukların da yine model alma yoluyla zaman geçirme ve eğlenme aracı olarak televizyonu tercih etmeleri söz konusudur. Küçük yaşlardan itibaren televizyon izleme saatleri sınırlandırılmayan çocuklar okul yaşlarında televizyon bağımlısı olmaya aday olmaktadırlar. Kontrolsüz şekilde televizyon izlettirilen çocukların yorum yapma, muhakeme etme yeteneklerinin olumsuz etkilendiği bilinmektedir. Çünkü televizyon izlemek tek yönlü, pasif bir etkinliktir. Oysa en etkin öğrenme yolu deneyerek yaşayarak öğrenmedir. Fazla televizyon karşısında kalan çocuk direkt bilgi almaya alışır ve etkileşim içine giremez. Bu nedenle Televizyonun olumlu etkileri ancak sınırlı ve seçilmiş programların izlenmesiyle sağlanabilir.


Anne-Babalara öneriler
3 yaş civarında çocukların çizgi film, belgesel ve eğitimsel programları izlemeleri onların yaratıcılıklarını geliştirir ve hoşça vakit geçirmelerini sağlar. Ancak bu yaşlardan itibaren televizyon başında geçirecekleri vakit sınırlandırılmalıdır. Bebeklik çağlarından itibaren fazla televizyon izlettirilen çocukların özellikle iletişim ve konuşma becerilerinin gecikmesi riski oluşmaktadır.

Bazı çizgi filmlerin aşırı şiddet ve korku öğesi içerdikleri ve bu nedenle çocuklar üzerinde birçok olumsuz etkiye yol açtıkları bilinmektedir. Oyun çağı çocuğu henüz hayal ile gerçeği ayırt edemeyeceğinden şiddet ve saldırganlık içeren görüntülerden daha çok etkilenir. Bu nedenle çocuğunuzun izlediği çizgi filmlerin denetimini siz yapmalısınız.

Okula giden çocukların, dinlenme, yemek yeme, oyun oynama, uyku ve ders zamanları çıkarıldığında eğer vakitleri kalıyorsa televizyon seyretmelerine izin verilmelidir. Bu saat de genellikle derslerin bitmesinin ardından planlanmalıdır.

Çocukların günlük televizyon izlemeleri gereken saatler konusunda değişik görüşler olmakla beraber özellikle okul çocuklarının günde bir saatten fazla televizyon izlememeleri önerilmektedir

Çocuğun yaşına uygun programlar izlemesi sağlanmalıdır. Yetişkinler için hazırlanmış dizi, film, magazin türü programların mümkün olduğunca çocuklara izlettirilmemesi gerekmektedir.

Çocuklar genellikle evde yalnız hissettiklerinde ve uygun aktivite bulamadıklarında televizyonu tercih etmektedirler. Çocuğunuzun yaşına ve ilgi alanına uygun oyunlar bulup onunla oynayabilirseniz ve televizyon dışında birlikte eğlenebileceğiniz aktiviteler bulabilirseniz çocuğunuz televizyon izlemek yerine sizinle oynamayı tercih edecektir

Çocuklar ilk olarak hangi yaşta televizyonla tanıştırılmalı?

Çocuğun bebekliğinden itibaren televizyonun aynı ortamda açık olmasında bir sakınca yoktur. Hatta bol işitsel uyaran içermesi bakımından yararları da olabilmektedir. Ancak bu, çocuğun televizyon karşısına oturtulup başka uyaran verilmemesi anlamına gelmemelidir. Aslında çocuklar 2 yaşlarından itibaren televizyon karşısına oturup kısa çizgi filmler izleyebilirler. Ya da eğitimsel içerikli çocuk programlarını izlemeleri uygundur. Ama bebeklikten itibaren izlenen müzik kanallarının çocukların dil ve iletişim becerileri üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Çocuklar okul öncesi dönemde çizgi filmler, çocuk filmleri ve eğitimsel programları izleyebilecek dikkat ve sabır süresine sahiptirler. Yani bir saat civarı televizyon başında oturabilirler. Bu süreyi aşmamak uygun olur. Çünkü bu dönemdeki çocuklar çok alıcıdırlar ve zihinsel gelişimleri için gerekli olan başka bir çok faaliyetle ilgilidirler. Öğrenmenin en yoğun olduğu bu dönemde tek yönlü bir etkinlik olan televizyon ile doldurmamak gerekmektedir. Ayrıca bu yaşlarda çocuklar yaşam rutinleri konusunda alışkanlıklar edinirler. Sürekli televizyon izleyen çocuklar bunu alışkanlığa dönüştürmekte ve bir çok gelişim alanında yetersiz uyaranlar nedeniyle geri kalabilmektedirler. Özellikle okul çağına gelindiğinde televizyon alışkanlığı nedeniyle okul ve derse uyum ve uygun çalışma alışkanlıkları geliştirme konusunda ciddi sorunlar yaşanabilmektedir. Bazen çocuklar için hazırlanan programlar ve çizgi filmler de şiddet ve uygun olmayan görüntüler içerebilmektedir. Buradaki denetim yine ailelere düşmektedir. Televizyon için ayrılan süre çocuğun gün içindeki boş zamanına oranlanmalıdır. Örneğin okul ve günlük ihtiyaçlarının karşılanması haricinde çocuğunuzun kalan boş vaktinin dörtte birinden fazlasının televizyon ile harcanması uygun olmayacaktır. Çünkü çocuğun oyuna, paylaşıma, hobilerini geliştirecek zaman geçirmeye de ihtiyacı vardır. Eğer çocuğun boş zamanlarında onunla sohbet etmeye, oyun oynamaya veya başka hobilerine vakit ayırabiliyorsanız, çocuğunuz genellikle TV izlemek yerine sizinle vakit geçirmeyi tercih edecektir.

Uzun süre televizyon karşısında bırakılan çocukların yaşayabileceği problemler nelerdir?

Televizyonun en önemli olumsuz etkisi çocuğun tek yönlü bir iletişim içinde olması ve karşılıklı etkileşime fırsat vermemesidir. Özellikle dil gelişiminin ve sosyal gelişimin temellerinin atıldığı en önemli dönem olan ilk 3 yılda televizyon karşısında fazla vakit geçiren çocukların konuşmada gecikmelerinin olma olasılığı artmakta ve dış dünya ile iletişimde sorunlar yaşayabilmektedirler. Okul çağı çocuklarında ise yeterli ve uygun çalışma alışkanlığı geliştirememe ve aktif öğrenme yerine kalıp öğrenmeye eğilim, düşünce esnekliğinin azalması gibi bazı olumsuz etkilerden söz edilmektedir.

Uzun süre klip ve reklam izlettirilen çocuklarda ne gibi problemler ortaya çıkabilir?

Renk, ses, ritm ve hareketin bir arada sunulduğu reklam ve müzik klibi gibi programlar çocukların çok ilgisini çekebilmektedirler. Reklamlarda kullanılan bazı bilinç altı uyaranların çocukların tutum ve tavırlarını etkilediği bilinmektedir. Yani bu tür programların çocukları çok fazla etkilediği bilinmektedir. Reklam ve klipleri kontrolsüzce izleyen çocukların verilen her tür mesajı kalıcı olarak alabilmekte, korku, kaygı, öfke gibi duyguları yoğun yaşayabilmekte, zaman zaman şiddet eğilimlerinin arttığı ve sosyal ilişkilerde zorlanabildikleri bilinmektedir.
Çocuğun televizyon izlemesi hangi durumlarda yararlı olabilir?

Bazı eğitimsel programların özellikle yetersiz çevresel koşullarda yaşayan çocuklar için yararlı olabileceği düşünülmektedir. Burada yine bu programların belli bir pedagojik sansürden geçmiş olması gerekliliği söz konusudur. Bunun yanı sıra çocukların gerçek hayatta karşılaşma fırsatı bulamadıkları doğa ve çevre ile ilgili bazı görüntüleri örneğin belgesel programlar aracılığı ile izlemeleri okul bilgisinin görsel bir malzemeyle eşleştirilmesi anlamında kalıcılık sağlamaktadır. Belgesel programlar hem çocukların ilgisini çekmekte hem de yeni bilgiler öğrenmek konusunda teşvik edici ve merak uyandırıcı olmaktadır.

Televizyonun yaralı olabilmesi için anne-babaların izlemesi gereken yollar nelerdir?

Sınırlandırma buradaki en temel prensiptir. Çocuğun zaman zaman dinlenmek ve eğlenmek için bir keyif aracı olarak kullanması durumunda televizyon etkili bir araçtır. Ancak çocuğu esir alan bir hale dönüştüğünde tamamıyla zarar verici olmaktadır. Öncelikle çocuğunuzun izlediği programların hangileri olduğunu bilmeli ve çocuğunuz için ne kadar yararlı ve gerekli olduğunu önce siz değerlendirmelisiniz.

Televizyon dışında yararlı ve eğitici olabilecek ne gibi aktiviteler önerilebilir?
Her yaş grubunun ilgisi ve becerisi farklı olmakla beraber tüm çocuklar anne-babalarıyla zaman geçirmekten keyif alırlar ve her türlü oyunu anne-babalarıyla oynayabilirler. Seçtikleri, tercih ettikleri oyun ve oyuncaklarla sizin de ilgilenmeniz, oyun kurmak ve o oyunun parçası olmak konusunda ona destek vermelisiniz. Çocukların hem ilgilerini çekebilecek hem de dikkat, algı, hafıza ve muhakeme gibi yeteneklerini geliştirebilecek, dil gelişimine yardımcı, yaratıcılığı destekleyen birçok oyun mevcuttur. Çocuğunuzla yapacağınız aktiviteyi planlamadan önce onu çok iyi tanımalısınız. Bazen çocuklar hep benzer oyunları tercih ederler. Bu kolaylarına gelebilir. Bu durumda eğitimsel oyunlar ve materyaller satan mağazalara danışarak yaşına uygun yeni malzemelerle tanıştırabilirsiniz. Ayrıca evde oluşturacağınız kağıt, karton, boya, hamur vb gibi bazı yaratıcı malzemelerle de çocuğunuzun ilgisini çekecek oyunlar hazırlayabilirsiniz. Bu tarz aktiviteler hem çocuğun duygularını ifade etmesi için bir araç olmakta hem de becerilerini geliştirmeye yardımcı olmaktadırlar. Çocuklar genellikle bu tarz oyunlardan keyif alırlar. Onlara serbestçe oynamaları konusunda fırsat verilmesi önemlidir. Bazen anne-babalar çocuklarının çok mükemmel şeyler yaratmalarını isteyebilirler. Örneğin yaptığı resimleri eleştirirler ve neden daha özenle yapmadığını sorabilirler. Bu tavır çocukların kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olabilmekte ve bu tarz aktivitelerden kaçınmalarına neden olabilmektedir. Oysa televizyon izlemek bir performans gerektirmez. Bu durumda çocuk televizyon izlemeyi başka aktivitelere tercih edecektir.

Uzm. Pedagog Belgin Temur
Bebeğim ve Biz Dergisi


http://www.bebekcocukdunyasi.com/

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Bebek Çocuk Dünyası Mayıs Fırsatları...

Değerli misafirlerimiz,
Sitemiz olan Bebek Çocuk Dünyasında Mayıs ayı boyunca aşağıdaki markalarda büyük indirimlerimiz vardır.

Melissa & Doug
Amerikan kökenli ahşap oyuncak üreticisi firmadır. Çakma tahtası, tutmalı puzzle, ahşap puzzle, ahşap faaliyet ürünleri ve magnetli eğitici ürünlerin bulunduğu bir markadır.




0-4 yaşçozuklarınız için eğlenceli oyuncakların bulunduğu dünyaca ünlü oyuncak markası











Çeşitli boylarda plastik ahyvan figürlerinin olduğu Alman markası ürün grubu. Ürünler elde boyanmaktadır.









Pati

      Ses ve şarkıların olduğu kitap serisi. Her sayısında farklı bir tema         mevcuttur. Kitap içlerinde konu ile ilgili hikayeler sağ tarafta ise             3 veya 4 şarkıdan oluşan düğmeler bulunmaktadır.










0-14 yaş kitapların bulunduğu Inkılap Yayınevine bağlı çocuk kitap markası.








0-8 yaş grubu hikaye kitaplarından oluşan yayınıevi. Tüm çocuk klasiklerinin hikayeleri mevcuttur.

Okul Öncesi Dönemde Görülen Korkular

Okul öncesi çocuğunun korkularının olması doğaldır. Her şeyden önce endişe bize yeni deneyimlerle baş etme ve tehlikeden korunma konusunda yardım eden doğal bir durumdur.


Bazı 3-4 yaş çocukları böcek, köpek, karanlık, palyaço gibi şeylerden, bazılar da yeni durumlar ve yeni insanlarla tanışmaktan korkarlar. Bu tür korkular okul öncesi dönem boyunca devam eder çünkü çocukların sınır tanımayan hayalgüçleri yaratık, sağlık, ölüm, felaket ve acı gibi konularda çocukların endişe duymalarına neden olur. Canının acıması da en sık görülen korkulardandır. Bu nedenle en ufak bir kesik ya da çizikte bant yapıştırılmasını isterler.

5 yaş civarında hayvanlardan, yangın, fırtına deprem gibi doğal afetlerden korkmaya başlarlar. Karanlık ve evde bırakılma korkuları ise devam eder. Televizyonda seyrettikleri suç, şiddet, savaş, felaket görüntüleri de endişeye neden olur. 5 yaş çocuğu aynı zamanda yakın geçmişte aile içerisinde hastalık, kaza ya da ölüm olayı yaşandıysa sevdiklerinin sağlığı konusunda da endişelenir. Utangaç ya da içe kapalı çocuk yabancı insanlarla tanışmaktan, kalabalık ortamlara girmekten ya da doğum günü partisi gibi sosyal aktivitelerden de korkabilir. Birçok çocukta korkular çocuk kendisini ve çevresini güvende hissettikçe söner.

Ne Yapmalısınız?

Öncelikle bir korkusu olduğunu kabul edin. Korkuları saçma ve gerçekçi görünmeyebilir ancak onun için bu korkular son derece gerçek ve ciddi boyuttadır. Size korktuğunu, odasında, yatağının altında bir şey olduğunu söylediğinde gülmeyin. Korkunun ya da korktuğu şeyin neye benzediğini, neler hissettiğini sorun. Şüphelerini giderdiğinizde ve onu rahatlattığınızda korkunun doğal olduğunu öğrenecektir. Korkular onları yok saydığımızda kaybolmazlar aksine bunu konuşmak gerekir. Korkacak bir şey olmadığına dair ikna etmeye çalışmak sadece geri teper. Örneğin köpekten korkan çocuğa “korkacak bir şey yok” demek onu daha çok üzecek ve endişelendirecektir. Bunun yerine “köpeğin seni korkuttuğunu anlıyorum. Şimdi birlikte önünden geçelim. Eğer bunu yapmak istemezsen yanımızdan geçinceye kadar sana sarılırım.” demek onu rahatlatacaktır.

Çocuğunuzun korkusunun yeni bir duruma (okula başlama, okula yeni birinin gelmesi gibi) duyulan öfke ya da endişeden kaynaklandığını düşünüyorsanız dramatizasyon oyunlarıyla duygularını ifade etmesini sağlayabilirsiniz.

Sevdiği objeleri kullanın. Bazı çocuklar yastık, oyuncak gibi sevdikleri nesneler yanlarında olduğunda kendilerini daha rahat hissederler. Bu oyuncaklar çocuk okula bırakıldığında ya da yatağına konduğunda endişesini gidermek için önemlidir. Bu nesneler aynı zamanda yeni kişilerle tanışmak, bir oyun grubuna katılmak, doktora gitmek gibi çocukta korku yaratan durumların da daha kolay atlatılmasını sağlar. Bu nedenle sevdiği nesneyi yanında taşımasına izin vermek gerekir. Bunun “bebekçe” olduğunu söylemeyin.

Bazı çocuklar kendilerini korkutan nesne/olay hakkında gerçekçi ve basit bir açıklama yapıldığında bunun üstesinden gelebilirler. Kalabalıkta kaybolmaktan korkan çocuğa “yanımda durduğun ve elimi tuttuğun sürece birbirimizi kaybetmeyiz. Kazara birbirimizden ayrılırsak olduğun yerde dur, ben seni bulurum” dediğinizde bu onun korkusunun azalmasını sağlayacaktır.

Korku, iğne/aşı olmak gibi önceki deneyimlerinden kaynaklanıyorsa bu konuda ona asla yalan söylemeyin, çok kötü bir tablo da çizmeyin. Sadece iğne ilk battığında canının biraz acıyabileceğini, bunun uzun sürmeyeceğini, bittikten sonra da birlikte eğlenceli bir şey yapacağınızı söyleyin ve yapın.

Problem çözümünü birlikte bulun. Örneğin karanlıktan korkuyorsa odasına gece lambası koyun. Gece korkularında sevdiği oyuncağı yanına koymak, odaya “canavar spreyi” sıkmak ( püskürtmeli bir şişenin içine su koyun, çocuk şişenin içindekinin su olduğunu bilmemeli) gibi farklı taktikler kullanabilirsiniz. Korkularının üstesinden hemen gelmesini beklemeyin. Bu bazen aylar hatta yıllar bile alabilir.

Dramatizasyon oyunları oynayın. Doktordan korkuyorsa doktor setiyle oynayarak orada neler yapıldığını gösterin. Kostümlerden korkuyorsa birlikte değişik kıyafetler giyip yüzünüzü boyayın.

Korkunuzu göstermeyin. Sizin korktuğunuzu gördüğünde aynı nesne ya da durumlardan o da korkacaktır. Çocukken dişçiye gitmekten korktuğunuzu ama dişçiye gittiğiniz için sağlıklı dişleriniz olduğunu söyleyebilirsiniz. Böylelikle çocuğunuz hem yalnız olmadığını hisseder, hem de korkunun üstesinden nasıl gelindiğini görmüş olur.

Korktuğu şey hakkında kitap okumak, bir gösteri izlemek ya da odurumu yaşamak da yararlı olur. Örneğin böceklerden korkuyorsa birlikte belgesel seyredebilirsiniz. Karanlık korkusu için odasının tavanına karanlıkta parlayan yıldızlardan yapıştırıp, karanlık odada birlikte bu yıldızları seyredebilirsiniz.

Dikkat !!!

Korkular günlük yaşamını etkilemeye başladıysa örneğin, karanlıktan korktuğu için yatmayı reddediyorsa ya da köpekle karşılaşmaktan korktuğu için evden çıkmamakta direniyorsa mutlaka bir uzmandan yardım alın.
Pedagog Duygu Çalışır
 
http://www.bebekcocukdunyasi.com/