28 Temmuz 2010 Çarşamba

Tek Çocuk mu? Çok Çocuk mu?

Evlilik sonrası çocuk sahibi olma isteği ile başlayan serüven, ebeveynlerin çocuk sahibi olduktan sonra da “Tek çocuk olarak kalmalı mı?”, yoksa “Kardeşleri olmalı mı?” sorularıyla devam eder gider. Biz de bu sayımızda, benzer durumda olan ebeveynlere ışık tutmak amacıyla, konuyu çeşitli yönleriyle ele almak istedik. Tabii, son kararı yine anne-babalara bırakıyoruz.


Neden Tek Çocuk?

Sosyo-ekonomik nedenler ya da ailelerin birden fazla çocuğa yeterli ilgiyi gösterememe kaygıları, kadınların kariyer yapma istekleri, doğum oranında artış, boşanmaların artması, çocukla çok zaman yerine kaliteli zaman geçirmenin öneminin fark edilmiş olması, dünya kaynaklarının azalıyor olması ve buna bağlı olarak çevre sorunlarının çoğalması, son yıllarda tek çocuklu aile sayısındaki artışla karşımıza çıkmaktadır.

Tek Çocuk Olmanın Avantajları Nelerdir?

• Tek çocuklu ailelerde; çocuk için ayrılan zaman, çok çocuklu ailelere göre daha fazladır. Aileler zamanlarını iyi organize ederlerse, çocuğun her türlü psikolojik ihtiyacını karşılamak için gerekli fırsatı bulabilirler.

• Tek çocuğun beslenme, giyim ve eğitimi, ana-baba açısından daha kolaydır. Çok çocuğa oranla daha iyi yaşam ve eğitim imkanlarına sahiptir.

• Tek çocuklu ailelerde aile içi tartışma oranının daha düşük olma durumu vardır.

• Anne açısından, tek hamilelik ve tek doğum yaşanması avantaj olarak ele alınabilir.

Tek Çocuk Olmanın Dezavantajları Nelerdir?

• Tek çocuğun en önemli sorunlarından biri, oyun arkadaşlığının azlığıdır. Çocuğun sosyal gelişimi ailede başlar. Akran grubu, kardeşler ve oyun arkadaşlığı çocuğun sosyalleşmesinde önemli bir rol oynar. Kardeşlerle büyüyen çocuk, kardeşi ile bir şey paylaştığı veya kavga ettiği zaman nasıl bir sonuç elde ettiğini yaşayarak öğrenir. Tek çocukta ise, oyun arkadaşı olarak genelde anne baba rol almakta ve ebeveynlerin tüm ilgileri çocuk üzerinde toplanmaktadır. Eğer ki; çocuk, yaşına uygun kreş, anaokulu gibi yaş gruplarına uygun sosyalleşeceği ortamlara girememişse, ebeveyne aşırı bağlılık oluşturarak ilginin sürekli üzerinde olmasını isteyebilir. Böyle bir durumda tek çocuk, kolaylıkla şımarık ve inatçı bir çocuk haline gelebilir.

• Ebeveynlerin, aşırı koruyucu bir yaklaşımla çocuğu bunaltmaları, sevgi bombardımanıyla çocuğun her istediğini yerine getirme veya yaşamına sınırlama getirerek özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik tutumları; çocuğu güvensiz, sorumluluktan uzak, doyumsuz bir kişilik haline getirebilir.

• Anne ve babanın hayatta olmayacağı durumda; tek çocuğun, bir kardeşin sağlayacağı imkanlardan uzak olması nedeniyle yalnız ve desteksiz olacağının düşünülmesi dezavantajlardan bir diğeridir.

• Anne babanın, tatillerde ve hafta sonlarında sürekli tek çocukla ilgilenmek durumunda kalması dezavantajlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Son yıllarda; tek çocuklu ailelerin sayısının hızla artmasıyla birlikte, tek çocukları, kardeşi olan çocuklarla veya çok çocuklu ailelerin en büyük çocukları ile kıyaslayan birçok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalar; tek çocukların akademik başarı motivasyonun yüksek, özgüvenlerinin güçlü olduğunu ve anne-babaları ile ilişkilerinin daha iyi olduğunu ortaya koymuştur. Tek çocukların; paylaşma, popülerlik, liderlik, bağımsızlık ve kaygı düzeyleri açısından da geniş aile çocukları ile benzerlik gösterdiği görülmüştür. Yine, araştırmalar tek çocukların sözel gelişim açısından daha ileri olabileceğini, eğitim hayatında daha başarılı olabileceğini ve kendi işini kendi yapmayı ve yalnız başına bir şeyler yapmaktan hoşlanmayı öğrenebildiklerini göstermiştir.

Araştırmalar, tek çocuk olmanın olumsuz yönünün ise, tek çocukların başka çocuklarla bağlantı kurmakta ve saldırganlıklarını kontrol etmekte zaman zaman zorlanmaları olduğunu göstermiştir.

Öte yandan; yalnızlık ve sessizlikten zevk almaları, kalabalık evlerdeki karmaşadan uzak bir ortamda yaşamaları, kitap okumak gibi tek başına yapabilecekleri aktivitelere yönelmeleri ve anne-babanın ilgisinin bölünmemesi de, tek çocukların avantajları olarak görülmüştür.

Ancak, bu araştırmalara bakarak her bir çocuğun nasıl bir karaktere sahip olacağını söylemek olanaksızdır. Çocukların mizaçları büyük farklılıklar gösterir (örneğin; bazıları utangaçtır, bazıları kendine güvenlidir). Ayrıca bazı evler, kalabalık olmadığı halde gürültülü olabileceği gibi, kalabalık bazı evler de, son derece sakin olabilir.

Bazı aile ortamları, çocukları diğer şeylerden çok daha fazla etkiler. İstismar ve kavgaların olduğu bir aile ortamında, kardeşlerinden destek ve rahatlama bulamayan tek çocuk, yetişkinlerin tehditkar davranışları karşısında daha zayıf ve etkiye açık bir durumda kalır. Anne-babanın birbiri ile geçinemediği ailelerde çocuk, taraf tutmaya zorlanabilir ve bu da çocuk açısından zor bir durumdur. Aile ortamında sorunların yaşanıyor olması halinde tek çocukların dışarıdan destek alabilmesi özellikle önemli olur.

Aile içi ilişkilerin iyi olması halinde tek çocuk, sorumluluk alan büyük çocuk ile evin en küçüğü olan bebeğin rolü gibi farklı rolleri kendi ruh durumuna göre seçebilir. Anne-babanın ayrılması durumunda çocuk, bir ebeveynin ailesinde tek çocuk olurken, diğer ebeveynin ailesinde kız ve erkek kardeşleri olabilir. Bu durum, çocuk için her iki dünyanın da iyi yönlerini yaşamak anlamına gelebileceği gibi, bir aileden diğerine geçişte uyum sağlaması için daha fazla destek gösterilmesini de gerektirebilir.

Tek Çocuklu Ailede Anne-Babanın Tutumu Nasıl Olmalıdır?

Çocuk yetiştirme tutumları, çocukların gelişimleri konusunda, çocuk sayısından daha önemli olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çocuğun kişilik gelişiminin temelinde, anne-baba davranışları ön plana çıkmaktadır. Anne-baba olarak kişilik yapımız, eşimize yönelik davranışlarımız, tarzımız ve çocuğumuza gösterdiğimiz ilgi ve yaklaşımlar çocuğumuzun kişilik gelişimini doğrudan etkilemektedir.

Tüm çocuklar, ilk üç yıl bireysel ilgiye muhtaçtır. Bu bakımı veren kişi ve çocuk arasındaki bağ, temelde çocuğun güven duygusunu beslemekte ya da tam tersi güven eksikliği yaşamasına neden olmaktadır. Yaşamın ilk altı yılı her çocuk için kişilik temelinin atıldığı süreçtir. İster tek çocuk olsun ister çok çocuk olsun üç yaşından sonra her çocuk sosyalleşme dönemiyle birlikte yuva, kreş gibi sosyal bir kuruma giderek akranlarıyla gelişiminin desteklendiği ortamlarda bulunmalıdır.

Tek çocukla çok fazla ilgilenilir, şımartılır, gereken süreden önce olgunlaşması beklenir. Bu çocuklara, çevresiyle yakın ilişkiler kurma fırsatı verilmemesi, sosyalleşme konusunda sorun yaşamalarına neden olabilmektedir. Ancak, çocukları dış dünya ile ilişkiye sokacak olan arkadaşlarıdır. Arkadaş ilişkilerinde çocuk; farklı değerler, farklı ihtiyaçlar tanır.

Anne-baba, tüm ilgilerini çocuk üzerinde toplarlarsa, böyle bir ortamda büyüyen çocuk en ufak bir ilgi eksikliğiyle karşılaştığında sorun çıkarır. Tek çocuk, kolaylıkla şımarık ve inatçı bir çocuk haline gelebilir. Kendisine gösterilen özenden hoşnut olmayabilir, bununla beraber yakınlarının ilgisini çekmeye de çalışabilir. Sabırsızlık ve hükmetme, tek çocuğu karakterize edebilir. Her zaman ön planda olma isteği, çocuğu bu tür davranışlara yöneltebilir.

Tek çocuğun eğitimi, yukarıda da belirttiğimiz gibi, büyük ölçüde yetişkinlerin çocuğa olan tutumuna bağlıdır. Ebeveyn, her şeyden önce, dengeli ve sakin olmalıdır. Bazen anne ve babalar hoşgörülü ve sabırlı mı, yoksa kızgın ve otoriter mi davranacaklarını bilemezler. Çocuğunu kabul eden, sevgi ve sevecenlik tutumları sergileyen ailelerde, çocuğun ilgileri göz önünde tutulur ve onun yeteneklerini geliştirecek ortam hazırlanır. Kabul gören çocuk, genellikle sosyalleşmiş, işbirliğine açık, arkadaş canlısı mutlu bir bireydir. Anne de baba da duygularını ifade ederken kendilerine ve çocuğa karşı açıktır. Ailede güven ve şeffaflık vardır.

Güven eksikliğinden kaçınmak, dikkat edilmesi gereken önemli bir noktadır. Anne-babanın; çocuğuna gösterdiği sevgi ne aşırı ne de eksik olmalıdır. Anne-baba, isteklerini çocuğun gelişim basamaklarına göre ayarlamalıdır. Aşırı sevgi göstermekten vazgeçmek, hiçbir zaman çocuğu tek başına bırakmak anlamına gelmez. Düzenli, sevgi dolu bir aile ortamı; çocuğun iç dünyasına etki eder. İleride ona direnç sağlar.

İlk yılların eğitimine dikkat edilmedir. Bu yıllar, ilk alışkanlıkların kazanıldığı evredir. Çocukla belirli bir ölçü içinde birlikte olunmalıdır. Tek çocuğa aşırı sevgi göstermekten kaçınılmalıdır. Çocuğun, toplum içinde diğer insanlarla ilişki kurmasına olanak yaratılmalıdır. Böylece; çocuğun arkadaş edinmesi, kendini tanıması ve sorumluluk duygusu kazanması desteklenmiş olur.

Özgürlük, çocuğa sorumluluk ve özgüven verir. Tek çocukta, özgürlük ve istediğini yapma düşüncesi genelde karışır. Çocuğa belirli bir yaşam çerçevesi için davranış motiflerini öğretirken özgürlüğü hissettirilmeli, bazı davranışların yapılmaması gerektiği belirtilmelidir. Anne-babanın endişeli tepkileri, çocuğun özgürlüğünü engeller. Özgür ortamda yetişen, sorumluluk ve özgüvene sahip çocuk; özgürlüğün, her istediğini yapmak olmadığını bilir. İyi bir eğitim ve doğru yaklaşımlarla tek çocuklarda görülen dezavantajlar her zaman için avantaja çevrilebilir.

Öneriler

• Tek çocuğa, öncelikle tek çocuk olarak değil, çocuk olarak davranın. Unutmayın ki; sizin, onun tek olmasıyla ilgili kaygılarınızı çocuğunuz hissedecektir.

• Standart disiplin yöntemlerini uygulayın, yaşına uygun kurallar koyun, bu kuralları kararlılık içinde uygulayın. Çocuk; kurala uymanın keyfini, bundan yaşayacağı kabulün mutluluğunu yaşasın.

• Beklemeyi, sabretmeyi öğretin; her istediğini anında karşılama çabasına girmeyin. Uygun olan, gerekli olduğunu düşündüğünüz isteklerini karşılayın. İsteklerinin yaşına ve sizin koşullarınıza uygun sınırları olmasını sağlayın.

• Üç yaşından sonra yaşıtlarıyla ya da başka çocuklarla bir arada olmasını sağlayın. Yuvaya gönderme imkanınız yoksa bile, çocuğu olan ailelerle görüşüp çocukların bir arada olmasına, oyun oynamalarına, arkadaşlıklar kurmalarına fırsat verin. Çocuğunuzun, ev ortamında etkileşimde bulunmayı öğrenmesi için başka çocukları evinize davet edin.

• Çocuğunuz; başkaları ile baş etmekte zorlanıyorsa, önce tek bir çocukla ilişkisini teşvik edip daha sonra bu ilişkiyi başka çocukları da kapsayacak şekilde genişletin. Çocuğunuza, başka çocuklarla bağlantı kurmak için yöntemler bulmasında yardımcı olun.

• Tatilde çocuğunuzun arkadaşlıklar kurabileceği yerleri tercih edin. Ayrıca, çocukları olan başka ailelerle bir araya gelerek ortak tatil planlayabilirsiniz.

• Bazı çocuklar, kitap okumak ya da resim yapmak gibi tek başına aktivitelerden hoşlanabilirler. Bazıları ise, doğal yapısı gereği daha sosyal bir yapıya sahip olabilirler. Bu nedenle başka çocuklarla daha sık temas kurmasını sağlamanız gerekebilir. Onunla iyi iletişim kurun. Yalnız veya mutsuz hissettiğinde, size duygularını anlatabilecek kadar yakın hissetmesini sağlayın.

• Yapabileceğinden fazla şey beklemeyin. Hep mükemmel olmaya çalışmak, çocuğu yorar ve başarısızlık korkusu artar.

• Çocuğa söz hakkı verin; ama bu, tüm kararları çocuğa aldırmak şekline dönüşmesin. Size uygun karar alternatiflerini sunun. Çocuk sizin alternatiflerinizden birisini seçsin (Örneğin; bu oyuncağı alamayız, paramız yetmiyor; ama bu oyuncaklardan birini seçebilirsin gibi).

• Giyinme, soyunma, yemek yeme, temizlik gibi her türlü öz bakımını yapmasına fırsat verin. Evde sorumlulukları olsun; size bağımlı olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılaması için destekleyin.

• Anneanne, babaanne gibi aile büyükleri genelde çocukların benmerkezciliklerini pekiştirici tarzda davranırlar. Bunun farkında olun, sizin kullandığınız yöntemleri kullanmalarını sağlayın. Unutmayın ki, çocuğunuzun psikolojik sağlığının ve kişilik gelişiminin birinci derece sorumlusu onlar değil, sizsiniz.

“Tek çocuk bir problem mi?” sorusunun yanıtına gelince... Bir veya daha fazla kardeşle büyüyen çocuklara nazaran, tek çocukların sosyal ve duygusal gelişim açısından daha büyük bir risk altında oldukları söylenebilir. Ancak, çocuğun evdeki yalnızlığını, anne-babalar bilinçli bir yaklaşımla, çocuklarının arkadaş edinmelerini destekleyebilir ve aile içerisinde çocuğun psikolojik ihtiyaçlarını karşılayabilirse, tek çocuk olmanın bir sakıncası yoktur. Sonuçta; tek çocuk olmanın, çocuğun kişilik gelişiminde etkisi, ebeveyn yaklaşımları ve çevresel faktörler kadar etkili değildir.

Neden Çok Çocuk ?

İnsanların hayatında, anne-baba ilişkisinden sonra; en yakın ve en uzun olan ilişki, kardeş ilişkileridir. Kardeşler, anne babalarına göre, aynı kuşaktan oldukları için birbirlerini daha iyi anlama olanağına da sahipler. Genlerinin yüzde ellisi aynıdır. Bu, ebeveynle çocuğu arasındaki oranla aynıdır. Fakat, birçok anne-baba ilk çocuklarıyla ikinci çocuklarının yapılarının bebeklikten beri çok farklı olduğunu da söyleyecektir. Biri daha sakin, kurallara uyan bir yapıya sahipken, diğerinin yerinde duramayan ve inatçı bir yapısı olduğunu söyleyebilirler. Bu farklılık, kardeşler arasındaki ilişkileri de etkileyecektir. Eğer, bu özellikler birbiriyle uyum içinde olursa; kardeşler, güçlü bir takım olabilirler. Fakat, bu uyumu yakalayamazlarsa, sürekli çekişen ve birlikte yaşamak zorunda olan kişiler de olabilirler.

Bir kardeş sahibi olmak, daha fazla paylaşmayı ve işbirliğini gerektirir. Ayrıca, çocuklar bazı becerileri ağabey ya da ablalarından öğrenirler. Örneğin; daha küçük yaşlarda; harfleri ve sayıları, büyüdüklerinde ise kız erkek ilişkilerini... Ağabey ya da ablalarının anne-babalarıyla olan ilişkilerini gözlemleyerek, farklı davranış biçimleri geliştirebilirler. Anne-babasının, kardeşinde onaylamadığı davranışları yapmaktan vazgeçebilirler. Zaman içinde, gözlemleyerek öğrendikleri şeyler de onların kişiliğinin oluşmasında önemli yer tutar.

Çocuklarının birbirini desteklediklerini ve iyi ilişki içinde olduklarını gören anne-babalar, iyi bir aile kurdukları hissini yaşayarak mutlu olurlar. Kardeşlerin anlaşamadığı ya da birbirinden uzak olduğu ailelerde de anne-babalar başarısızlık duygusu yaşarlar. Kardeş kavgaları bir ailede önemli stres kaynaklarından birisi olur.

Doğum Sırasına Göre Kişilik Özellikleri Nelerdir?

Doğum sırası, çocuğun kişiliğinin gelişiminde önemli bir yer tutar. Çünkü; ailede kaçıncı çocuk olduğumuz, anne babamızla olan ilişkimiz kadar diğer kardeşlerimizle olan ilişkilerimizi de etkiler.

Aynı çatı altında doğan kardeşlerin kişilikleri, yetenekleri, yaşadıkları sıkıntılar birbirinden farklıdır. Bu farklılıkların bir kısmını genlere ve mizaca bağlasak da bir kısmı da aynı çatı altında doğan bu çocukların, aslında aynı aile deneyimine sahip olmamalarından kaynaklanmaktadır. Üç çocuklu bir aileyi düşünürsek; en büyük çocuk, önce tek çocuklu bir ailedeyken sonra iki küçük çocuğa daha sahip bir ailede büyüyor. Ortanca çocuk kendinden büyük bir kardeş ve küçük bir kardeşle yaşıyor. En küçük olan ise iki büyük kardeşle başa çıkmak zorunda kalıyor. Sonuç olarak; aile hiyerarşisindeki yerimiz, anne babamızla olan ilişkimizi ve diğer aile üyelerinin bizden beklentilerinin farklı olmasını sağlıyor.

En büyük çocuklar, genelde; lider, kurallara uyan, sorumluluk sahibi ve anne-babalarının beklentilerini karşılamaya çalışan çocuklar oluyor. En küçük çocuklar; hangi yaşta olurlarsa olsunlar her zaman evin bebeği konumunda oluyorlar, daha rahat ve spontan yetişiyorlar. Ortanca çocukların rolleri çok belirgin olmuyor. Ne büyük çocuk gibi en büyük ve en güçlüler, ne de küçük çocuk gibi bebekler. Aile içinde tanımlanmış bir yerleri olmuyor çoğunlukla. En azından, onlar böyle hissediyorlar. Bu nedenle, aile dışında sosyal ilişkiler kurmaya daha çok eğilimli oluyorlar.

Kişiliğimizi belirleyen tek faktör, ailede kaçıncı sırada doğduğumuz değil yalnızca. Kardeşler arasındaki yaş farkı, cinsiyetleri, mizaçları ve anne-babalarının mizaçları, anne-babanın kişilikleri ve kaçıncı çocuk oldukları, vb. birçok faktör de çocuğun kişiliğini etkiler.

Nasıl Karar Verelim ?

Çocuk sahibi olmak; ister ilk çocuk, ister ikinci ya da üçüncü çocuk olsun tamamen sizi ve eşinizi ilgilendiren bir konudur. Yetişkinlerin vermesi gereken bir karardır. Elbetteki, ailedeki diğer kişileri, özellikle büyük çocukları etkileyen hassas bir konudur. Kardeşi olana kadar evde tek çocuk olarak büyümüş; anne babasının sevgisini, ilgisini, zamanını ve evini paylaşmak zorunda kalmamıştı. Bu durumdan da birden bire hoşnut olmasını bekleyemeyiz. Fakat, zaman içinde kardeşi olmasına uyum sağlayacak ve sizinle birlikte bu mutluluğu yaşayacaktır. Bu zaman içinde, bebek doğmadan önce ve sonra dikkat edilmesi gereken konular vardır. Anne-baba bu konuda ne kadar bilinçli olursa, çocuğun uyumu da o kadar kolay olacaktır.

Bir Kardeşi Olacağını Ne Zaman Açıklamalı?

Dokuz aylık süreç genelde çocuklar için çok uzundur. Hamilelikte hiçbir sorun olmadığından emin olana kadar beklemek uygun olur. Yani, ilk üç ayın sonuna kadar beklenebilir. Çocuğunuza kardeşi olacağını haber vermek için görüntünüzün değişmesini beklemeyin. Eğer çocuğunuz, hamile olduğunuzu siz ona söylemeden sezinliyorsa ya da soruyorsa, bunun tersini söylemek gereksiz olur. Doğruyu söyleyip bebeğin gelmesine uzun bir zaman olduğu anlatılmalıdır.

Bir Kardeşi Olacağını Nasıl Açıklamalı?

Çocuğunuzun yaşına uygun kelimelerle sade ve basit bir şekilde söylemek uygun olur. Onun tepkisine bakılmalı, durumu anlaması için zaman tanınmalı ve duyguları sorulmalıdır. Sizin söylediklerinizden ne anladığına ve kafasının karışıp karışmadığına bakılmalıdır. Hissettiklerinden veya tepkisinden dolayı eleştirilmemelidir; çünkü bu durumu sizin gibi heyecanla karşılamayabilir. Zaman içerisinde konuyu gündeme getirip çocuğunuzun endişelerini anlamaya çalışmanız önemlidir.

Doğum Öncesi Yapılması Gerekenler Nelerdir?

Hamilelik boyunca yorgun ve bitkin olduğunuzu çok tekrarlamamaya çalışın. Bundan dolayı kardeşini suçlayacak ve kızgın olacaktır. Onun yerine, ona sizi yormayacak aktiviteler önerin ya da sadece uykuya ihtiyacınız olduğunu söyleyin. Böyle durumlarda babasıyla bir şeyler yapmaya yönlendirmek de çok işe yarar.

Çocuğunuz, kardeş istemediğini bağırıp çağırarak ifade ediyorsa; bu bebeğin, babasının ve annesinin zamanını alacağını sezinliyor olabilir. Sadece kıskançlığını ifade etmeye çalışıyor olabilir. Bu da olumlu bir davranıştır. Onun duygularını ve endişelerini anladığınızı ifade edin. Bebeği sevmeye mecbur olmadığını; ancak bebek doğduktan sonra, bu konuda karar verebileceğini söyleyebilirsiniz. Onu, bebeği sevmeye zorlamak, daha düşmanca tavırlara yol açabilir. Onu suçlamadan anlamaya çalışırsanız, onun zaman içerisinde bebeği seveceğini görürsünüz.

Eğer; evde herhangi bir değişiklik yapılacaksa, bunu doğumdan önce yapmak uygun olur. Örneğin; çocuğun daha büyük bir yatağa geçmesi, odasının ya da dolabının değişmesi vb.

Sevilip okşanmaya daha fazla ihtiyaç duyabilir. Yeniden parmak emmeye ya da altını ıslatmaya başlayabilir. Onu azarlamayın. Ona kendisinin doğum hikayesini anlatın. Bebeklik fotoğraflarına bakın, filmlerini izleyin. Onun doğmasını beklerken ve doğduğunda ne kadar heyecanlı ve mutlu olduğunuzu anlatın.

Çocuğunuzu bebek hakkında bilgilendirin. Küçük olacağını, çok uykuya ve sessizliğe ihtiyacı olacağını, annesinin memesini emeceğini, hemen konuşamayacağını ve oyun oynamayacağını anlatın. Bebeğin gelişinin pozitif yanlarını anlatın. Ona sarılabileceğini, gülebileceğini, ona birçok şey öğretebileceğini anlatın.

Bebek için yapılan hazırlıkları çocuğunuzla birlikte yapın. Örneğin; bebeğin odasının hazırlanması, eşyalarının alınması, vb.

Doğum Sonrası Yapılması Gerekenler Nelerdir?

Doğum zamanında, siz hastanedeyken çocuğunuzun bakılmasında sizin için en rahat olan çözümü seçin. Anneanne, yakın bir arkadaş, gündüz bakıcı, gece baba ile vb. Önemli olan siz hastanedeyken bulduğunuz çözümü değiştirmemektir. Evin dışında kalması gerekiyorsa, çok uzun süre evden uzaklaştırmayın. Siz hastaneden eve geldiğinizde evde olmasını sağlayın. Sizin ve bebeğin yerleşmesine yardım edebilir.

Eve geldiğinizde bebekle ilgilenmediğiniz zamanlarınızda büyük çocuğunuzla zaman geçirin. Ona, küçük bebek adına, bir hediye verebilirsiniz. Bu, bebeğe gelen hediyelerin karşısında kıskançlık duygularını biraz hafifletecektir. Fakat, bebeğe gelen her hediyede ona da hediye vermeyin. Ona durumu açıklayın. O doğduğunda da birçok hediye aldığını anlatın. Bebeği kucağına almak istediğinde, siz bebeği tutarak izin verin. Bebeğe dokunmasına ve ilişki kurmasına olanak sağlayın. Bebeğe karşı saldırgan olabilir. Bebekle onu yalnız bırakmayın. Onun içini rahatlatın. Bazen onu istememesini anladığınızı belirtin. Fakat, babasının ve annesinin her ikisini sevecek kadar çok sevgileri olduğunu ve ikisini de çok sevdiğinizi; belirtin.

Kardeş Kıskançlığı Nedir?

Birden fazla çocuğun yaşadığı ailelerde kıskançlık doğal olarak ortaya çıkan bir durumdur. Kıskançlığın en büyük nedeni; büyük kardeşin en değerli varlığını, anne babasını, kardeşiyle paylaşamamasıdır. Hiç kimse çok sevdiği bir şeyini başkasıyla paylaşmak istemez. Küçük kardeş de büyüdükçe, büyük kardeşin becerileri karşısında kendini yetersiz bulur ve ona tanınan ayrıcalıkların farkına vararak kıskançlık duymaya başlar.

Kardeş kıskançlığı çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Bazı çocuklar kardeşlerine duydukları kıskançlığı sözleriyle dile getirir: “Keşke hiç doğmasaydı.”, “Kardeşimden nefret ediyorum.” gibi. Bazı çocuklar, kardeşlerinin doğmasıyla birlikte bebekliklerine dönerler: emzik emme, alt ıslatma vb. Bazı çocuklar, sevilmediklerini düşünerek içine kapanabilir ve depresyona girebilirler. Kıskançlığı yoğun olarak yaşayan çocuklarda kardeşlerine fiziksel zarar verebilirler: çimdiklemek, vurmak, düşürmek gibi.

Öneriler

• Önce anne-baba olarak sizin, rahat olmasınız gerekiyor. Eğer; siz, kardeşini kıskanacak diye endişelenirseniz, çocuğunuz bunu hisseder ve daha gergin olur.

• İkinci çocuk olduktan sonra; anne-babanın, kendi aralarında işbölümü yapmaları ve babanın desteği çok önemlidir.

• Çocuğunuza, “Kardeşin doğdu; ama sana olan sevgimizde ve ilgimizde azalma yok.” mesajını vermelisiniz. Bu da sadece sözle değil; ona zaman ayırmaya devam ederek, ortak faaliyetler yaparak, ona sorumluluk vererek olur.

• “Endişelenme, seni de kardeşin kadar seveceğiz.” cümlesi ne kadar iyi niyetli olsa da çocuğun anne-babanın sevgisi için kardeşle yarışmasına yol açar.

• Aile yakınlarını, sadece yeni kardeşle ilgilenmemeleri konusunda uyarmak işe yarayacaktır.

• Küçük kardeş için söylenen “Ne kadar yaramaz, sürekli beni yoruyor. Ben seni daha çok seviyorum.” gibi sözler büyük çocuk tarafından inandırıcı bulunmayacaktır. Size olan güveni sarsılacaktır.

• Bebeğe, sürekli “bebek” diye hitap etmek yerine, adıyla hitap etmek, “benim” değil, “bizim” diyerek söz etmek daha iyi olur.

• Büyük çocuğu, küçük kardeşinden, zarar verecek kaygısıyla uzaklaştırmaya çalışmak en büyük hatalardan biri olur.

• Kıskanmasın diye büyük çocuğa aşırı hoşgörülü olmak, durumu kötüleştirecektir.

• Küçük kardeşle ilgili işlerde, çocuğunuzdan yardım isteyebilirsiniz.

• Kardeşinin doğumuyla birlikte, çocuğu anaokuluna başlatmamalıdır. Bu, kıskançlığı artırdığı gibi, okulla ilgili sorunlar yaşamasına da yol açabilir.

• Her şeyin eşit değil, adil olunmasına çalışılmalıdır. Eşit zaman ayırmak yerine, her çocuğa gereksinimine göre zaman ayırmak gerekir. Sevginizin eşit olduğunu göstermek yerine, her çocuğa sadece kendine özel bir sevgi duyulduğunu göstermek daha doğru olacaktır.

• Ailenin bütün olduğu duygusu herkes tarafından hissedilmelidir. Bu nedenle ailece, birlikte etkinlikler yapılmalıdır. Alışveriş, piknik vb.

• Kardeşler arasında kıskançlık hissettiğinizde; onları birbirinden uzaklaştıracak değil, yakınlaştıracak ortamlar yaratın.

• Kardeş çatışmasına engel olmanın tek yolu, tek çocuğa sahip olmaktır. Kardeşler arasında çatışma her zaman olur. Çocuklara “Kavga etmeyin!” demek çok etkili değildir. Onun yerine, çocuklar iyi geçinme konusunda yüreklendirilmelidir. “Ne kadar iyi anlaşıyorsunuz.” gibi cümleler çocuğu yüreklendirir.

• Çocukların kavga etmelerine mümkün olduğunca karışılmamalıdır. Çünkü, kavga ettikçe deneyim kazanırlar. Kavga ettiklerinde de seçenekler sunulabilir ya da iyi geçinme kuralları konulabilir. “İyi geçinirseniz ev kuralları dahilinde istediğinizi yapabilirsiniz.”, “Kavgayı kim başlatırsa başlatsın önemli değil. Ya iyi geçineceksiniz ya da lunaparka gidemeyeceksiniz.”

• “Kim başlattı?” sorusunu sormaktan kaçınılmalıdır. Çünkü; bu, çocukların birbirlerini suçlamasına neden olur.

• Çocukların kavgalarında hakem rolünü almayın. Çocukların her biri, anne-babasının diğerinin tarafını tuttuğunu düşünür. Anne-baba, ne kadar yansız olmaya çalışsa da işe yaramaz.

• Süregelen ve önleyemediğiniz kavgalarda, birkaç gün kavgaların dökümünü yapabilirsiniz. Saat kaçta oluyor, hangi etkinlik sırasında oluyor gibi. Eğer, televizyon izledikleri sırada oluyorsa, televizyon kumandasının kontrolünü sıraya koyabilirsiniz; eğer, her gün akşam yemeğinden önce oluyorsa açlık ve yorgunluk nedeniyle olabilir, hafif bir akşam kahvaltısı yaptırabilirsiniz. Böylece, kavgaları oluşmadan önlemiş olursunuz.

• Kardeşler arasındaki kıskançlık, ne kadar yoğun olursa olsun, ayrı kaldıklarında birbirlerini özlerler. Bu da ilişkileri bazen bozuk olsa da, aslında birbirlerini çok sevdiklerini gösterir.


www.bebekcocukdunyasi.com

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Özel Yetenekli Çocuklar

Bir bebeğin dünyaya gelişi….Bebeğin dünyaya gelişiyle ailesine yaşattığı sonsuz mutluluk...Bu duygular her aile için eşsiz yaşantılardır, her aile için benzersizdir, tektir ve tıpkı çocukları gibi sadece onlara “özel”dir. Günler geçtikçe çocuklarının özelliklerini çocukları ile birlikte görerek ve yaşayarak öğrenmek aileler için apayrı bir hazdır. Bütün bu gelişimsel özelliklerin yanı sıra bazı çocuklar diğerlerinden farklı birtakım özellikler sergilerler ve bu onları “özel yetenek”leri olan çocuklar kategorisine dahil etmektedir. ‘Özel yetenekleri olan çocuklar kimlerdir? Tanımları nasıl yapılır?’ sorusunu sadece tek bir cümle ile açıklamak imkansızdır, çünkü nasıl her birey farklı ve kendine has özelliklere sahip ise, özel yetenekli çocuklarımızın her birinin de kendine has özellikleri ve farklılıkları vardır. Bu durumda önemli olan; çocukların özel yeteneklerini fark ederek bu yetenekleri olumlu yönde değerlendirmek, kapasitelerini en üst düzeyde sergilemelerine yardımcı olarak ortadan kaybolmalarını engellemektir. Bunların tümünü yapabilmek için ilk olarak göz önüne almamız gereken konu; özel yetenekli çocukların özelliklerinin neler olduğudur. Özel yetenekli çocukların özelliklerini öğrenirsek; potansiyellerini uygun yönde değerlendirmelerine ve başarıya ulaşmalarına, ülkemize ve tüm dünyaya faydalı birer birey olmalarına yardımcı olabiliriz. Tam tersi bir durumda ise bu çocukların özel yetenekleri değerlendirilemez ve potansiyellerinin yok olup gitmesine, toplum içerisinde ‘problemli’ ve dışlanan bireyler olmalarına neden olabiliriz.


Özel Yetenekli Çocukların Özellikleri:
Özel yeteneklere sahip olan çocuklar genellikle resim, müzik gibi sanatsal alanlarda, matematik, fen ve sosyal gibi akademik alanlarda, yaratıcılık ve liderlik alanlarında, hafıza ve zihinsel gelişim alanlarında yaşıtlarına oranla daha hızlı gelişim sergileyebilmekte ve daha yüksek seviyede performans gösterebilmektedirler.

Özel yetenekli çocuklar yaşıtlarından beklenen gelişim düzeyinin daha üzerinde bir gelişim sergileyebilmektedirler. Özel yetenekli çocuklar genellikle hızlı öğrenir ve çabuk kavrarlar. Sürekli yeni bilgiler edinme ve yeni bir şeyler öğrenme istekleri olabilmektedir. Bu yeni bilgileri edinebilmek için de sürekli etraflarındaki yetişkinlere sorular sorabilir ve bazı sorularının yanıtlarını alabilmek için çeşitli araştırmalar yapmaya çalışabilirler. Öğrenmeye yönelik motivasyon düzeyleri çok yüksek olabilmektedir. Öğrendikleri bilgileri hemen hafızalarına kaydedebilirler. Bu çocuklar bir alan ile ilgili öğrendikleri bilgileri diğer alanlara transfer edebilme becerisine sahiptirler. Bu çocuklar genellikle erken konuşan, okula başlamadan okuma ve yazmayı öğrenen çocuklardır.

Özel yetenekli çocuklar olayların nedenleri ve sonuçları ile yakından ilgilenebilirler, olaylar arası ilişki kurma becerileri gelişmiş olabilmektedir. Analiz yapabilme ve senteze gidebilme yetenekleri kuvvetlidir. Ayrıntılar dikkatlerini çekebilir. Dikkatlerini yoğunlaştırma becerileri de gelişmiştir. Bu nedenle oyunlara ve çalışmalara daha çabuk konsantre olabilmektedirler. Ayrıca olayları ve çalışmaları hızlı kavrayabildiklerinden; yaşıtları henüz oyunların ayrıntılarını yeni kavramışken, üstün yetenekli çocuklar yeni bir oyunu öğrenmeye hazır hale gelebilirler.

Özel yetenekli çocukların sanatsal alanlara yönelik becerileri yaşıtlarına oranla daha fazla ve hızlı gelişebilmektedir. Örneğin resim alanına çok farklı konular ile ilgili resimler çizmeyi ve farklı renkler ile bir kompozisyon oluşturmayı tercih edebilirler. Ayrıntılara fazla önem verdikleri için resimlerini çizerken de resimlerindeki şekillerin ve renklerin seçimine ve çizimine zaman ayırır ve itinalı çalışırlar. Bu çocukların ritm duyguları da gelişmiştir. Müzik alanına da ilgi duyarlar. Duydukları ritm ve şarkıları, şarkı sözlerini hafızalarında tutabilirler. Herhangi bir müzik aleti çalmaya yönelik ilgileri olabilmekte, o aletle ilgilenmekten ve o aletin özelliklerini keşfetmekten hoşlanabilmektedirler.

Özel yetenekli çocukların bir diğer özelliği de gelişmiş gözlem yetenekleridir. Dikkat becerileri, ayrıntıya önem verme ve öğrenme becerileri geliştiği için, bu becerilere paralel olarak etraflarındaki olayları gözlemleme becerileri de gelişmektedir. Sıklıkla, görerek ve yaşayarak öğrenirler.

Bu çocukların yaratıcılık yetenekleri de gelişmiştir. Yeni bir şeyler üretmeye, keşfetmeye ve yeni ürünler ortaya koymaya, gelişmeye ve geliştirmeye yönelik istekleri olabilmektedir. Bu nedenle çevrelerinde sık sık araştırmalar yapmayı isteyebilirler. Bunun yanı sıra bu çocukların hayal güçleri de gelişmiştir. Bunu; ürettikleri sanatsal eserler ve yaratıcı fikirlerinden anlayabiliriz. Çeşitli durumlar ve problemler karşısında ürettikleri fikirler ve çözüm yöntemleri bazen yetişkinleri şaşırtacak düzeyde olabilmektedir.

Özel becerilere sahip olan bu çocukların bir diğer becerisi de dili doğru kullanma becerisidir. Özel yetenekli bu çocuklar kendilerini yaşıtlarından daha gelişmiş bir dil düzeyinde ifade edebilirler. Genellikle öğrendikleri sözcükleri doğru yer ve zamanda kullanabilirler, konuşmaları akıcıdır. Sürekli fikirlerini ifade ederler. Sözcük bilgileri yaşıtlarına oranla daha yüksek düzeydedir. Düşüncelerini ve bir konuya ait fikirlerini çekinmeden ve doğru cümleler kurarak ifade etmeye isteklidirler. Diğerleri tarafından kabul görmek bu çocuklar için çok önemlidir.

Üstün becerilere sahip bu çocuklar matematik, sosyal ve fen gibi akademik alanlarda da gelişmiş yetenekler sergileyebilmektedirler. Bu çocuklar sayılar ile yakından ilgilenir, sayıları erken yaşta öğrenebilirler. Kavramsal bilgileri hızlı bir şekilde öğrenirler. Problem çözme yetenekleri gelişmiştir ayrıca bir problemi farklı birkaç yolu kullanarak çözebilirler. Espriyi anlama ve espri yapma yetenekleri gelişmiştir.

Sosyal gelişim düzeyi olarak bakıldığı zaman bu çocuklar, oyunları çok hızlı öğrenmenin yanı sıra lider olma arzuları nedeniyle genellikle oyun kurucu olmak ve oyunu koydukları kurallara göre yönlendirmek isteyebilmektedirler. Buna ek olarak; taşıdıkları yaratıcılık özelliği oyun ortamında da ortaya çıkmakta, çocuklar oyun materyallerini farklı rollerde kullanabilmektedirler. Örneğin daha önceden içine boncuk atmak için kullandıkları plastik kutuyu evcilik oyununda tencere yerine kullanabilmektedirler. Oyun içinde paylaşımcı ve yardım etmeye hazır bir tutum sergilemektedirler. Bu çocukların kendilerine güven düzeyleri yüksektir ve kendi ayakları üzerinde durabilmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle genellikle bağımsızlıklarına düşkün olurlar ve bazı çalışmalarını tek başlarına tamamlamak isteyebilirler.

Bu çocuklar için arkadaşlık ilişkileri çok önemlidir. Arkadaşları ile aynı ortamda ve paylaşımda bulunmak, onlarla birlikte vakit geçirmek, oyun oynamak, arkadaşlarına yardımda bulunmak, onların fikirlerine önem vermek özel yetenekli çocukların taşıdığı özelliklerdendir.

Burada atlanmaması gereken en önemli nokta; özel yetenekli bir çocuğun bu yeteneklerin hepsine sahip olma zorunluluğu bulunmadığıdır. Ayrıca sadece bu özelliklerden bir ya da birkaçını sergiliyor olmak, özel yeteneklere sahip olunduğu anlamına gelmemektedir. Bu özelliklerin yanı sıra çocuğun gelişim öyküsü ve gelişim seyri de çok önemlidir. Tüm bu bulgular birlikte değerlendirildiği zaman bir anlam kazanmaktadır.

Özel Yetenekler Her Koşulda Olumlu Mu?

Özel yeteneklere sahip çocukların birey olma becerileri gelişmiştir, bu nedenle yaşıtları ile oyun kurdukları zaman lider olup oyunu ve oynayanları kendi istekleri ve kuralları doğrultusunda yönlendirmek isteyebilirler. Bu özellik akran grubunda zaman zaman sıkıntılara sebep olabilmekte, diğer çocuklar bu tarz diretmeleri kabul etmediklerinde oyun bozulmakta hatta bu çocuklar yaşıtları tarafından oyunlara dahil edilmek istenmeyebilmektedirler. Bu durumda, çocuk ilerleyen zamanlarda gruptan yani sosyal ortamdan dışlanabilmekte ve izole olabilmektedir.

Bu çocukların zihinsel gelişimleri ve dil gelişimleri yaşıtlarından daha hızlı süregeldiği için sıklıkla okula ait okuma-yazma becerilerini okul öncesi dönemde edinebilmektedirler. Ayrıca okul öncesi eğitim kurumunda edinmesi gereken kavramları da daha kuruma başlamadan da edinmiş olabilirler. Bu hem çocuklar hem de eğitmenler için sıkıntı yaratabilecek bir durumdur. Çünkü çocuk daha önceden öğrendiği bir şeye çok fazla ilgi göstermek istemeyecek, zaten öğrenmeye düşkün olduğu için yeni bilgiler isteyecek, yapılanlardan sıkılacaktır, sıkıldığı için dikkatini yöneltecek başka itemler arayacak, eğer bulamazsa dikkati dağılacak ve bu nedenle etrafındakilerin de dikkatini dağıtacak hareketlerde bulunmaya başlayacaktır. Bütün bu olanlar öğrenme ortamını olumsuz yönde etkileyebilecektir.

Bazı durumlarda ebeveynler özel yeteneklere sahip olan çocuklarına nasıl davranacaklarını bilememektedirler. Çocuklarının sahip olduğu bu yetenekler elbette ebeveynler için övünülecek bir gurur kaynağıdır. Ancak bu gurur kaynağı doğru yönlendirilmediği takdirde körelebilmektedir. Eğer çocuktan, girdiği her ortamda, sahip olduğu bir yeteneğini sergilemesini istersek çocuk bir süre sonra bundan sıkılmaya, bu becerisini sergilememeye başlayacaktır.

Bu tarz durumlarda unutulmaması gereken en önemli nokta, çocuğun yeteneklerinin doğru kanallar aracılığı ile olumlu şekilde yönlendirilmesi gerekliliğidir. Bunun için ailelere önemli görevler düşmektedir. Çünkü çocuklarını en iyi tanıyan kişiler anne ve babalardır.

Ailelere Düşen Görevler:

Özel yeteneklere sahip çocukların ebeveynlerinin yapması gereken en önemli şeylerden birisi; çocuklarının “farklı” olduğunu vurgulamadan farklılıklarını desteklemektir. Her çocuk bir bireydir. Tüm bireyler( özel yetenekleri olsun veya olmasın) birbirlerinden farklıdırlar. Çocuğunuzu değerlendirirken, onun sadece farklı yetenekleri olduğunu değil herkesten farklı bir birey, bir değer olduğunu unutmayın. Ona ve farklı özelliklerine saygı duyun. Diğer çocuklar gibi şefkate, sevilmeye ihtiyaç duyduğunu unutmayın.

Çocuğunuzu girdiği her ortamda, her yönüyle gözlemleyin. Çocuğunuzun gelişimi yaşıtlarına oranla daha önde olabileceği için, çocuğunuz bazı durumlarda yaşıtları yerine yetişkinlerle vakit geçirmeyi tercih edecektir. Ancak çocuğunuzun psikolojik gelişimi açısından hala yaşıtları ile ‘aynı yaşta’ olduğunu unutmayın. Çocuğunuzun birçok sosyal ortama girmesini ve yaşıtları ile birlikte sıklıkla vakit geçirmesini sağlayın. Bu hem akranları ile paylaşımlarda bulunmasını sağlayarak sosyal gelişimini hem de psikolojik gelişimini olumlu yönde etkileyecektir. Unutmayın: “O hala bir çocuk!”

Çocuğunuzun özelliklerini destekleyecek birtakım faaliyetlerde bulunmasını sağlayın. Özel ilgi alanlarına yönelik becerilerini destekleyici bazı faaliyetlerde bulunmak çocuğunuzun becerisini geliştirmesine destek olacak, hem de çok sevdiği başarma hissini yaşamasını sağlayacaktır. Ayrıca bu etkinlikler, ileriki yıllarda sahip olacağı bir hobinin veya sosyal faaliyetin temellerini atmış olacaktır. Ev ortamında da bu faaliyetleri destekleyici materyaller bulundurmak faydalı olacaktır.

Çocuğunuz araştırmaya ve öğrenmeye meraklı olduğundan size sıklıkla sorular yöneltecektir. Burada önemli olan çocuğunuzun sorularına sıkılmadan ve içtenlikle yanıt verebilmenizdir. Çocuğunuzun sorularına her zaman doğru yanıt vermeye çalışın. Eğer sorduğu soruların yanıtlarını bilmiyorsanız: çocuğunuz ile birlikte bunları araştırabilirsiniz. Bu; hem birlikte keyifli vakit geçirmenizi sağlayacak, hem de araştırmayı seven çocuğunuz için motive edici, eğlenceli ve öğretici bir etkinlik olacaktır.

Çocuğunuz her şeyi keşfetmek istediğinden, her şeyi deneyerek ve yaşayarak öğrenmesine izin verin. Bu noktada sizin desteğinize ve model olmanıza ihtiyaç duyabilir. Onun yanında olun ve onu destekleyin.

Çocuğunuz başarılı olma duygusunu yaşamayı çok sevecektir. Ancak onun başarılarını abartmayın ve abartılı tepkilerle değil normal şekilde destekleyin. Bir başarısızlık durumu ile karşılaştığı zaman, motivasyonunu kaybettiği durumlarda duygusunu anladığınızı ona hissettirin ve onu teşvik edici yönde motive etmeye çalışın.

Çocuğunuz ile ilgili beklentilerinizi, çocuğunuza göre ayarlayın. Ancak bu beklentilerin çocuğunuzun becerilerinden çok yüksek veya çok aşağı düzeyde olmasına izin vermeyin. Üst düzey beklentiler her iki tarafı da hayal kırıklığına uğratabilir, aranızdaki ilişkiyi olumsuz yönde etkileyebilir ve motivasyonunuzu kaybetmenize neden olabilir. Beceriler ve beklentiler her zaman paralel olmalıdır, bunu unutmayın.

Çocuğunuzu hiç kimse ile kıyaslamayın. Özellikle kardeşleri veya yakın çevrelerindeki çocuklar ile kıyaslamamak ve herkese eşit bir tutum sergilemek çok önemli bir noktadır.

Eğer çocuğunuzun özel yetenekleri ile ilgili neler yapılabileceğini bulmakta ve planlamakta sıkıntı yaşıyorsanız, aklınıza takılan bazı soru işaretleri varsa ve bunların yanıtlarını bulamıyorsanız, bir profesyonelin desteğine ihtiyaç duyuyorsanız o zaman bir uzmandan yardım alabilirsiniz.

Eğer çocuğunuz 6 yaşından küçük ise zeka gelişimini bir test ile değerlendirebilmek mümkün olmayacaktır. Ancak 6 yaş ve sonrasında bir zeka değerlendirmesi yapılabilmektedir. Bu yaşa dek yapılabilecekler, çocuğunuzu genel gelişim özelliklerine göre değerlendirmek ve onu ilgi duyduğu alanlarda destekleyerek motive etmektir. Bu noktada ebeveynlerin gözlemleri çok değerlidir. Çocuğunuzun severek yaptığı faaliyetleri gözlemleyerek keşfedin ve onu bu yönde motive etmeyi unutmayın.

Her çocuk özeldir, farklıdır ve değerlidir. Önemli olan bunu onlara hissettirebilmektir...

Uzm. Psikolojik Danışman Tuğba Gürçağ

www.bebekcocukdunyasi.com

6 Temmuz 2010 Salı

2 Yaşında Hala Konuşamıyorsa

2 Yaş Çocuğunun Psikolojik Özellikleri

2 yaş, hareket edebilme ve konuşma becerilerinin kazanılmış olması ile birlikte bağımsızlaşma girişimlerinin görüldüğü bir yaş dönemidir. 2 yaş çocuğu bir taraftan anneye bağımlılığını sürdürürken bir taraftan da kendi başına hareket etmekten hoşlanır.

Yabancılarla ve yaşıtlarıyla yavaş yavaş ilişki kurmaya başlar. Bağımsızlık duygusu çok önemlidir ve tüm becerilerde bu özellik görülür.

2 yaş çocuğu inatçıdır, sürekli tutturur, hareketli ve meraklıdır, etrafı karıştırır, olumsuz, kararsız ve isyankar bir tutum içindedir. Her şeyi kendi yapmak ister. Yaptığı işler kısıtlandığında ya da izin verilmediğinde öfkelenir. Anne baba ile sürekli çatışma halindedir. Söylenenin tersini yapar.

2 yaşla birlikte mutlu, sakin, kolay idare edilebilen ve söz dinleyen çocuk bir anda huysuz, kararsız, mutsuz, sık sık ağlayan ve söz dinlemeyen bir çocuk haline gelir.


Dil Gelişimi
2 yaş çocuğunun konuşması yabancılarca da anlaşılır olmaya başlamıştır. Sözcük dağarcığı hızla artar. Kullandığından daha fazlasını anlar. Çocuk ilk önce nesne isimlerini, sonra fiilleri öğrenir. Daha sonra 2 kelimeyi bir araya getirip cümle kurmaya başlar. Dış dünyayı tanımak ve sözcük dağarcığını zenginleştirmek için sık sık sorular sorar.

Sözcük dağarcığının gelişmesi çocuğun sosyal ve duygusal gelişimi için önemlidir. Kendini ifade etmekte zorlanan çocuk sosyal ilişkiler kurmakta, özellikle de yaşıtlarıyla ilişkilerde zorlanır, dışlanır.

Konuşma Sorununa Neden Olan Etkenler
Sağlık: Şiddetli ve uzun süren hastalıklar dil gelişiminin gecikmesine neden olabilir. Hastalık nedeniyle çocuğun isteklerini dile getirmesine fırsat verilmeden her isteğinin yerine getirilmesi konuşma gelişimini geciktirir.

Zeka: 2 yaştan önce çocuğun çıkardığı seslerin zeka ile bağlantısı olmadığı, 2 yaşla birlikte dil gelişiminin zeka gelişimi ile doğru orantılı olduğu düşünülmektedir.

Cinsiyet: Erkek çocukların dil gelişimi kızlara oranla daha geriden gelmektedir. Kızlara oranla daha kısa cümleler kurarlar. Sözcük dağarcıkları da kızlarınkine oranla daha kısıtlıdır.

Aile İlişkileri: Sağlıklı anne çocuk ilişkisi dil gelişimini olumlu yönde etkiler. Çocukla konuşmak, ona kitap okumak, onunla oyun oynamak çocuğun dili düzgün ve etkin şekilde kullanmasını sağlar.

Konuşmaya Teşvik: Dilin iletişim aracı olarak kullanılabilmesi için çocuğun bunu bir ihtiyaç olarak hissetmesi gerekir. İsteklerini ifade etme olanağı verilmeden her istediği anlaşılan ve yerine getirilen çocukların dil gelişimlerinin yaşıtlarına oranla geriden geldiği görülmektedir.

Genetik Faktörler: Baba, amca, dayı, birinci derece kuzen gibi aile bireylerinden bir ya da birkaçında geç konuşma sorununun olması durumunda çocukta görülen konuşma sorununun genetik bir yatkınlıktan kaynaklandığı düşünülebilir.

Gelişimsel Problemler: Yaygın gelişimsel bozukluk ya da otizm gibi dil gelişiminin etkilendiği durumlarda çocuk ya hiç konuşmaz ya da dili etkin şekilde kullanamaz.

Televizyon: Televizyon karşısında çok uzun süre geçirilmesi, özellikle reklam ve klip gibi hızlı geçişlerin olduğu görüntüler dil gelişiminin gecikmesine neden olmaktadır.

Nörolojik Problemler: Beyinde konuşma merkezinde var olan bazı sorunlar da konuşma, dili etkin şekilde kullanma sorunları yaratır.

Konuşma Sorunu Karşısında Neler Yapılabilir?
Öncelikle konuşma sorununun kaynağını bulmak gerekir. Konuşma sorunu anne baba tutumlarından kaynaklanıyorsa yani çocuğa dili etkin şekilde kullanması için yeterli fırsat tanınmadıysa, anne baba çocukla çok fazla iletişim kurmuyor, konuşmuyor, kitap okumuyor, oyun oynamıyorsa, çocuk televizyon karşısında çok fazla zaman geçiriyorsa bu durumda anne baba çocuk ilişkisinin süre ve kalitesini arttırmak, çocuğun televizyonla ilişkisini sınırlandırmak, dil gelişimini destekleyici oyunlar oynamak, birlikte resimli kitaplara bakmak, konuşmanın bir ihtiyaç haline gelmesini sağlamak gerekir.

Dil gelişiminin yanı sıra zihinsel, motor ve psiko-sosyal gelişim alanlarında da gecikme yaşandığı, göz kontağı kurmama, adına tepki vermeme, kendi etrafında dönme, sallanma gibi davranışların sergilendiği durumlarda ise bir uzmandan yardım almak gerekir.

Dil Gelişimini Destekleyici Tutumlar
Giyinirken, yemek yerken, oyun oynarken yaptığınız işleri ona anlatın. Yaşıtlarıyla bir arada olmasını sağlayın. Konuşurken düzgün cümleler kurmaya özen gösterin. Bebeksi ifadeler kullanmayın. İsteklerini sözel olarak ifade edebilmesi için fırsatlar yaratın. Konuşması için zorlamayın, motive edin. Resimli kitaplara bakıp gördüklerinizi anlatın. Kısa şarkılar söyleyin. Jest ve mimiklerinizi taklit etmesini isteyin. Fotoğraf albümünde gördüğünüz kişileri isimlendirin.

Pedagog Duygu Çalışır